Close Menu
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Son Yazılar
    • Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç
    • Ramazan Risalesi
    • Tasavvuf Risalesi – Bediüzzaman
    • Bir Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri
    • Şer’i Delil Karşısında Keşf ve İlham İddiası Geçersizdir
    • Keşif ve Keramet – Ali SÖZER
    • Tevessül ve İbni Teymiyye ‘ ye Dair
    • Tevessül Konusunda Doğru Tavır
    Facebook
    Haznevi.net
    • Ana Sayfa
    • Haznevi Ekolü
    • Şeyh Muhammed Haznevi
    • Şeyh Muhammed Muta
    • İSLAM
    • ENGLISH
    • İletişim
    Haznevi.net
    You are at:Home»İslam Kültürü»Marifet

    Marifet

    0
    By admin on 12 Kasım 2015 İslam Kültürü

    Gönülle bilmek, Allahü teâlâyı hakkıyla tanıyıp bilmek mârifet diye isimlendirilir. Muhammed Ma´sûm Fârûkî insanın izzetinin, îmân ve mâ­rifet ile olduğunu, mal ve mevki ile olmadığını belirtmiştir. Ahmed bin Hadraveyh hazretleri; “Mârifetin hakîkati, Allahü teâlâyı kalb ile sevmek, dil ile anmak ve Allahü teâlâdan başka her şeyden ümîdini kesmektir.” demiştir. Ebü´l-Kâsım Nasrâbâdî mârifet ve Allahü teâlâya yakın olma hâlinin, farzları edâ etmekle ve sünnet-i seniyyeye tâbi olmakla ele ge­çeceğini ifâde etmiştir. Ebü´l-Hasan bin Sâî ise; “Mârifet, her durumda kulun, Allahü teâlânın verdiği nîmetlere şükretmede âciz kaldığını, genç ve kuvvetli zamanlarında zayıf olduğunu bilmesi ile ele geçer.” demiştir. (E. Ans. c.1, s. 26)

    Allahü teâlâyı kalp ve rûhla tanıyıp bilmeye mârifetullah da derler. Sülûk-ül-Ulemâ adlı eserde geçen bir hadîs-i şerîfte; “İlimlerden öyleleri vardır ki, onları ancak mârifetullaha sâhib olanlar bilirler. Onlar bu ilim­lerden haber verdikleri zaman, mârifetullaha sâhib olmayanlardan baş­kası onları inkâr etmez.” buyrulmuştur. Muhammed Mâsûm bu dünyâda en kıymetli şeyin mârifetullaha kavuşmak olduğunu belirtmiş, İmâm-ı Rabbânî kalbinde hardâl tânesi kadar dünyâ muhabbeti bulunan kimse­nin mârifetullaha kavuşamayacağını ifâde etmiştir. (E. Ans. c.1, s. 26)

    Hâdimî hazretleri; “Mârifetullah bilgileri, keşfle ve ilhâm ile hâsıl olur. Hocadan öğrenilmez. İbâdetlerin yapılması ve bütün şerîat (İslâmiyet) bilgileri ise, üstâddan öğrenmekle elde edilir. Şerîat bilgileri, ilhâm ile hâ­sıl olsaydı, Allahü teâlânın peygamberler ve kitaplar göndermesine lü­zum olmazdı.” demiştir. (E. Ans. c.1, s. 26)

    Evliyânın büyüklerinden Ahmed bin Hadraveyh (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Mârifetin hakîkati, Allahü teâlâyı kalb ile sevmek, dil ile anmak ve Allahü teâlâdan başka her şeyden ümidini kesmektir.”

    Büyük velîlerinden Ahmed bin Mesrûk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine mârifetten sordular; cevaben; “Mârifet, Allahü teâlâyı tanı­mak, O´nu düşünüp tövbe, pişman olmakla ele geçer.” buyurdular.

    Yine sık sık: “Bâtıl olan şeye çok bakmak, kalbden Hakkın mârifetini giderir.” Buyururdu.

    Meşhûr velîlerden Ali Müzeyyen (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyur­dular ki: “Mârifet; Allahü teâlânın Rubûbiyyetinin yâni kemâl sıfatlarla muttasıf ve noksan sıfatlardan uzaklığının kemâlde olduğunu, kendi nef­sinin O´nun kölesi bulunduğunu idrâk etmek, O´nun her şeyin sâhibi ol­duğunu, her şeyin O´nunla var ve kâim olduğunu, her şeyin O´na döne­ceğini ve bütün mahlûkların rızkının O´na âid olduğunu bilmek demektir.

    Büyük velîlerden Bişr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde buyurdular ki: “Mârifetten mahrum kalan kimse, ibâdetinin tadını bula­maz.”

    Evliyânın büyüklerinden Ebû Bekr-i Dükkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Mârifet ehli, Allahü teâlâyı tanımakla hayattadırlar ve ha- kîkî hayat da, onların yaşadıkları hayattır. Allahü teâlâyı tanımayanlar di- ri sayılmazlar. Onlar ölü gibidir.”

    Nişâbur´da yetişen velîlerin büyüklerinden Ebû Bekr el-Ferrâ (rah- metullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin bir sohbeti sırasında; “Bir kimse Al- lahü teâlâyı bütün yaratılmışlara tercih etmezse, onun kalbinde hiçbir zaman mârifet nûru parlamaz.” buyurdu.

    Büyük velîlerden Ebû Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyur­dular ki: “Allahü teâlânın mârifetle aziz kıldığı bir kimseye yaraşan, gü­nah işleyerek kendini zelîl etmemesidir.”

    Bağdât´ın büyük velîlerinden Ebû Saîd-i Harrâz (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Kalbinde (ilâhî) mârifetin yer tuttuğu bir kimseye, iki cihanda ancak O´nu görmek, O´ndan duymak ve O´nunla meşgul ol­mak yaraşır.”

    Şam´da yetişen büyük velîlerden Ebû Süleymân Dârânî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti sırasında; “Mârifetin hakîkati ne­dir ” diye sordular. Cevâbında; “İki cihanda kişinin murâdının birden yâni Allahü te- âlâdan başka olmamasıdır. Gece Hak teâlâdan gâfil yatıp uyu­yan kimse, muhabbetullah ve Allah sevgisi dâvâsında yalancıdır. Cezâ görecektir.” buyurdular.

    Bağdât´ın büyük velîlerinden Ebü´l-Hüseyin Nûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) mârifetle ilgili olarak soranlara buyurdular ki: “Mârifet iki türlüdür. Hakkı bilmek, hakîkatı bilmek. Hakk´ı bilmek en bâriz sıfatlarla vahdâni­yeti yâni Allahü teâlânın tek olduğunu isbattır. Hakîkatı bilmenin yolu yoktur. Çünkü semedâniyyete ermek, Rablığın hakîkatını anlamak müm­kün değildir.”

    Musul âlimlerinden ve Evliyânın büyüklerinden Feth-i Mûsulî (rah- metullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Konuşunca Allahü teâlâdan ko­nuşanlar, amel edince Allah için amel edenler, bir şey isteyince de Alla- hü teâlâdan isteyenler gerçek mârifet sâhipleridir.

    Evliyânın büyüklerinden Fudayl bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Allah´ın öyle kulları vardır ki, Allah´ın azametinden kalpleri parça parça olur, sonra biter; yine pârelenip tekrar biter. Ve bu hâl yaşa­dıkları müddetçe devam eder. Kulun, azâmet-i ilâhiye karşısındaki korku ve saygısı, ilâhî mârifetten nasîbi mikdarında olur!”

    Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında yaşayan evliyânın büyüklerin- den Hacı Bektâş-ı Velî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Mârife- tin bi­rinci makâmı edep, ikinci makâmı, korkudur. Üçüncü makâmı, az yemektir. Dördüncü makâmı, sabır ve kanâttır. Beşinci bakâmı, utan- maktır. Altıncı makâmı, cömertliktir. Yedinci makâmı, ilimdir. Sekizinci makâmı, mârifettir. Dokuzuncu makâmı, kendi nefsini bilmektir.”

    Evliyânın büyüklerinden, Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velî­le- rin yirmi ikincisi olan Muhammed Bâkî-billah (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Mârifetin kısım ve mertebeleri çoktur. İşin esâsı, dînimizin esâsı üzere olmaktır.”

    Evliyânın meşhûrlarından ve büyük İslâm âlimi Muhammed Ma´sûm Fârûkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “İslâmiyete uymadıkça, hiçbir vakit mârifet-i ilâhî hâsıl olmaz.”

    Hindistan´ın büyük velîlerinden Muhammed Sâdık (rahmetullahi teâ- lâ aleyh) buyurdular ki: Ey oğlum! Kutb-i irşâdın feyz vermesi ve on­dan feyz almakla ilgili mârifetler, Mebde´ ve Me´âd Risâlesi´nde, “İfâde ve is- tifâde” bâbında yazılmıştı. Sırası gelmiş iken, faydalı olan bu mârifeti de, buraya yazıyorum. Orada yazılı olan ile karşılaştırınız! Kutb-i irşâd, ke- mâlât-i ferdiyyeye de mâliktir. Çok az bulunur. Asırlardan, çok uzun zaman sonra, böyle bir cevher dünyâya gelir. Kararmış olan âlem onun gelmesi ile aydınlanır. Onun irşâdının ve hidâyetinin nûrları, bütün dün­yâya yayılır. Yer küresinin ortasından tâ arşa kadar, herkese; rüşd, hidâ­yet, îmân ve mârifet onun yolu ile gelir. Herkes, ondan feyz alır. Arada o olmadan kimse bu nîmete kavuşamaz. Onun hidâyetinin nûrları, bir ok­yanus gibi, (çok kuvvetli radyo dalgaları gibi) bütün dünyâyı sarmıştır. O deryâ, sanki buz tutmuştur. Hiç dalgalanmaz. O büyük zâtı tanıyan ve seven bir kimse, onu düşünürse, yâhud, o, bir kimseyi sever, onun yük­selmesini isterse, o kimsenin kalbinde, sanki bir pencere açılır. Bu yol­dan, sevgisi ve ihlâsına göre, o deryâdan kalbi feyz alır. Bunun gibi bir kimse, Allahü teâlâyı zikr ederse ve bu zâtı hiç düşünmezse, meselâ onu tanımazsa, yine ondan feyz alır. Fakat, birinci feyz daha fazla olur. Bir kimse, o büyük zâtı inkâr eder, beğenmezse, yâhut o büyük zât, bu kim­seye incinmiş ise, Allahü teâlâyı zikr etse bile, rüşd ve hidâyete kavuşa­maz. Ona inanmaması veya onu incitmiş olması, feyz yolunu kapatır. O zât, bunun istifâdesini istese bile, hidâyete kavuşamaz. Rüşd ve hidâyet, var görünür ise de yoktur. Faydası çok azdır. O zâta inanan ve sevenler, onu düşünmeseler de ve Allahü teâlâyı zikr etmeseler de, yalnız sevdik­leri için, rüşd ve hidâyet nûruna kavuşurlar. Fârisî beyt tercümesi:

    Sustum artık, zekîlere bu yeter,

    Çok bağırdım, dinleyen varsa eğer.

    Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! O, rahmandır ve ra­hîmdir. O´nun resûlü Muhammed aleyhisselâma, Âline ve Eshâbına, sonsuz salât ve selâm olsun.”

    Tâbiînden ve hanım velîlerin büyüklerinden Râbia-i Adviyye (rahme- tullahi teâlâ aleyhâ) buyurdular ki: “Mârifetin alâmeti, her an Allahü teâ- lâyı hatırlamaktır.”

    Evliyânın büyüklerinden, maddî ve mânevî ilimler sâhibi Serrâc (rah- metullahi teâlâ aleyh) anlatır: Ebü´l-Hasan Dîneverî´den “Mârifet ne­dir ” diye soruldu. “Allahü teâlânın nîmetini görmek ve bu nîmetlere şü­kürden âciz olduğunu anlamaktır” buyurdular.

    Konya´ya gelen büyük velîlerden Şems-i Tebrîzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine bir kimse; “Efendim! Mârifeti bana anlatır mısınız ” dedi. O da; “Bir gönül ki, Allahü teâlânın muhabbetiyle yanıp, onunla ha­yat buluyorsa, bu mârifettir.” buyurdu. Soruyu soran; “Peki ben ne ya­parsam bu mârifeti elde edebilirim ” diye tekrar sordu. “Bedeni terk ede­rek. Çünkü Allahü teâlâ ile kul arasındaki perde, kişinin bedenidir. Allahü teâlâya vâsıl olmasına mâni olacak şey dört tânedir: 1) Şehvet, 2) Çok yemek. 3) Mal ve makam, 4) Ucb ve gurûr. İşte bu dört şey, kulun cenâ- b-ı Hakk´a ulaşmasına mânidir.” buyurdular.

    Meşhûr velîlerden Şeyh Ahmed Akvâvî (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamânında şehirli Ahmed Paşa Rumeli vâlisi idi. Manastır´da ikâmet et­tiği sırada Ahmed Akvâvî hazretleri ile eskiden dostluğu olduğundan do­layı onu dâvet etmişti. Sohbet sırasında velîlerden bâzılarının bâzı mey­veler ortaya çıkardığından bahsedildi. Şeyh hazretleri o işler mârifettir, kerâmet değildir. Kemâl ehli arasında bu nevi işler makbul değildir.” bu­yurdu. Sonra bir karpuz çekirdeği getirtip, ocakta yanan ateşin içine attı. Karpuz çekirdeği ateş içinde filizlenip büyüdü. Ateşten dışarı taştı. Koca bir karpuz kökeni oldu. Bir saat içinde karpuz yetişti. Bu karpuzu koparıp kestiler ve yediler. Çekirdeklerini ve kabuklarını ateşe atıp yaktılar. Son- ra buyurdu ki: “Bu gibi işler kerâmet değildir. Böyle şeylere aldanıp gönül vermeyiniz. Böyle şeyler riyâzetle de meydana gelebilir. Kemâl ehli böyle şeylerle meşgûl olmamalıdır.”

    Şam´ın büyük velîlerinden Ukayl el-Münbecî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretlerinin hikmetli sözleri çoktur. Kendisine “Mârifet nedir ” de- nildi. O; “Mârifet odur ki, ona kavuşmakla Allahü teâlâ her şeyden üs­tün tutulur.” buyurdular.

    “Bir kimse kendisi için üstünlük iddiâ eder veya söz söylemekte ileri giderse, o mârifet sâhibi olamaz ve Allahü teâlâyı tanıyamaz.” buyurdu. Sık sık Allahü teâlâdan korkmanın ehemmiyetini bildirirdi. Bu sebeple; “Allahü teâlâdan korkmak, her işin başıdır. Fakat bu herkeste başkadır.” buyurdular.

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email
    admin

    Related Posts

    Abid-Arif

    Adak

    Adet-i İlahiyye-İstidrac-Mucize

    Leave A Reply Cancel Reply

    • Son Eklenenler
    • Çok Okunanlar
    20 Mart 2017

    Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç

    4 Haziran 2016

    Ramazan Risalesi

    16 Mayıs 2016

    Tasavvuf Risalesi – Bediüzzaman

    20 Nisan 2016

    Bir Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri

    18 Nisan 2016

    Şer’i Delil Karşısında Keşf ve İlham İddiası Geçersizdir

    20 Mart 2017

    Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç

    7 Temmuz 2015

    Şeyh İzzeddin Hazretlerinin Vasiyetleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh İzzeddin Hazretlerinin Hayatı ve Yolunun Özellikleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh Alaaddin Hazretlerinin Dilinden Şeyh Ahmed Haznevi Hazretleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh Hazretin Sözlerinden Seçmeler

    • İslam Kültürü
    17 Kasım 2015

    Abid-Arif

    17 Kasım 2015

    Adak

    17 Kasım 2015

    Adet-i İlahiyye-İstidrac-Mucize

    17 Kasım 2015

    Ağlamak

    17 Kasım 2015

    Ahiret Yolculuğu

    • Haznevi Ekolü
    9 Temmuz 2015

    Allah İsmi Celili İle Zikretmek

    9 Temmuz 2015

    İnşirah Suresi ve Manevi Hayatımız

    9 Temmuz 2015

    Kuran-ı Kerim´de Zikir ve Tasavvuf Yolu

    9 Temmuz 2015

    Vesile Takva Cihad ve Tasavvuf

    8 Temmuz 2015

    Haznevi Mürşidlerine Genel Bir Bakış

    • Şeyh Muhammed Muta
    18 Şubat 2016

    Gerçek Muhabbet

    18 Şubat 2016

    Sünnetin Önemi ve İttiba

    17 Şubat 2016

    12 Rebiülevvel

    15 Şubat 2016

    Allah (c.c.) ve Rasulünü (sav.) Yüceltmenin Hakikatı

    15 Şubat 2016

    Müminlerin Hangisi Daha Akıllıdır ?

    Latest Reviews
    Etiket Bulutu
    abdest ahiret Allah bayram namazı cemaat cuma duası cuma namazı dua edep ehli sünnet ezan fitre gece namazı hac haram hatim hayrı istemek haznevi hilal imam iman irfan islam itikaf kuran musibet namaz niyaz orucun önemi oruç pişmanlık ramazan ramazana veda ramazan ayının büyüklüğü sadaka secde tasavvuf teravih tevbe teyemmüm tövbe umre yakarış yalvarış zekat
    Recent tabs widget still need to be configured! Add tabs, add a title, and select type for each tab in widgets area.
    © 2015 Haznevi.net

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.