108- Sünnet, Kitabın Beyanıdır, İkinci Delildir: İmam Ahmed´in ikinci aslı sünnettir. Daha doğru bir tabirle birinci asıl olarak aldığı nassların ikincisi sünnettir. İbni Kayyım´ın Ahmed´in itimad ettiği usulleri anlatırken dediği gibi, sahih senedlerle sabit nassları bir asıl saymış, böylece kitap ve sünnet bir asıl teşkil etmiştir. Bunun sebep ve hikmeti yukarıda zikir ettiklerimizden anlaşılmıştır. Zira, sünnet Kur´an´ın beyanı sayılmış ve onun tamamlayıcısı olmuştur. Arada tearuz olacağı da kabul edilmemiş, zira zahiriyle taaruz varsa da, tefsir ve te´vili olduğundan, taaruz kalkar, bunun böyle olması, Kur´an´ın birinci asıl itibar edilip temel olarak alınmasına aykırı sayılmaz. Dinin dayanağı olan Kur´an´ı sünnet beyan edicidir.…
Yazar: admin
1- Bir İlmin Tarihîni İncelemenin Önemi: Herhangi bir ilmin tarihini incelemek, o ilmi incelemek demektir. Zîrâ bu, o ilmin esaslarının meydana gelip teşekkül etmesinin nasıl merhaleler geçirdiğini, basît ve sâde bir halden tekâmüle doğru giderek nasıl geliştiğini, yükselip olgunlaştığını, bol meyvelerini vererek gayesine ulaş-tığını araştırmak demektir. Bu inceleme hiç şüphe yok ki, bu ilmi inceleyip araştırmağa götürür. Bundan başka bir ilmin tarihini incelemek, o yolda sarfolunan emekler ve çabalar ile gayeye ulaşmak için tutulan yollar hakkında bir fikir verir, onların birer tablosunu çizer. Bu da, şüphesiz ki, o ilmi Öğrenmek isteyeni, o ilmin esasları ve neticeleri, bağı ve sonu hakkında…
(150-204 H. / 767-820 M.) 8- Neden Şafiî´yi Öne Aldık Bu yıl, sizinle etüd için, îmam Şafiî´yi seçtik. Dersimize onunla başladık- Zîrâ Şafiî´nin fıkhı, İslâm fıkhım en parlak ve en olgun devrinde en mükemmel bir surette temsîl etmektedir. O, re´y ehli fıkhı ile Hadîs ehli (Bağdad fıkhı ile Hicaz fıkhı) arasını âdil ölçülerle birleştirmektedir. Şafiî, fıkıhta re´y kaidelerini tesbit etmiş, Kıyas ölçülerini koymuş bir fakihtir. Aynı zamanda Sünneti zabt ve tesbit etmeğe çalışan, bu iş için Ölçüler ve mikyaslar koyan ilk hadîsci fakîhtir. Kitap ve Sünneti anlamanın yollarını aydınlatan, nâsih ve mensûhu beyan eden odur. Giriştiği bu iğlerle, vaz´ettiği usûl-ü…
22- Şafiî´nin İlimdeki Mevkii, Âlîmlerîn Bu Husustaki Sözleri: Şafiî´nin hayatını, bütün safhalariyle, seyahatleriyle anlatmış bulunuyoruz. Bu esnada onun hayatındaki tutumu ve geçirdiği safhalara ışık tutacak şekilde ilminden de biraz bahsettik. Fakat Şafiî´nin ilminin kaynaklan başlı başına bir bahiste incelenmeğe lâyıktır. Yoksa onun hayatından bahsederken tesadüfen söz açmak, içinde yaşadığı olayları anlatırken münasebet aldırarak bahsetmek suretiyle bu iş olmaz. Zîrâ üzerine fıkhını kurduğu temel budur. Onun fıkhı ise bizim incelemek istediğimiz konunun Özüdür. Şafiî, ilmiyle ve akliyle insanları alâkadar ve meşgul eden bir zâttır. Ehl-i re´y yatağı olan Bağdad´da onunla ilgilendiler. Cüz´iyyât yerine küllî esaslar, fer´î meseleler yerine usûl kaideleri kurarak…
31- İslâm Medeniyetinin, Eski Medeniyetlerin Sâhibi Mîlletlerle Karşılaşması: Şafiî Abbasîler devrinde doğdu. Onların devrinde yaşadı. Şafiî´nin ömür sürdüğü yıllar, Abbasî Devletinin idareye hâkim olup istikrar bulduğu, îslâm hayatının parlak devrini yaşadığı bir devirdir. Bu devri di-ğerlerinden\ayıran birtakım hususiyetler vardır ki, bunların, ilmin gelişip serpilmesinde, İslâm´da fikir hareketlerinin uyanmasında, ulemânın Yunan felsefesini, İran edebiyatını, Hind ilmini almasında büyük tesiri olmuştur. Bu çağın fikir ve ictimâiyyat sahasında göze çarpan özelliklerinden kısaca bahsedelim[1] 32- Bağdad, Eski Medeniyetlerin Ve Milletlerin Karıştığı Bîr Merkezdi: Bu çağda İslâm şehirleri îranlı, Rum, Hindli, Nabat vs. gibi muhtelif unsurlarla dolup taşardı. Bağdad hükümet merkezi idi. İblâm Hükümetinin başkenti…
41- Hadîs Fıkhı, Ehl-i Re´y Fıkhı: Hz. Peygamber Efendimiz´in (Ona saJât ve selâm olsun) irtihâllerinden itibaren Şafiî´nin yaşadığı devre gelinceye kadar geçen müddet zarfında iki türlü fukahâ vardı: Bir kısmı re´yle şöhret bulmuştu, bir kısmı da rivayet ile meşhurdu. Ashâb fukahâsı arasında re´yiyle tanınanlar bulunduğu gibi hadîs rivâyetiyle meşhur olanlar da vardı. Tabiîn ve Tebe-i Tabiîn fukahâsı da böyle ehl-i re´y ve ehl-i Hadîs fukahâsı diye ikiye bölünmüştü. Sonra büyük müctehid imamlar devri geldi. Ebû Hanîfe, Mâlik ve diğer büyük şehirlerin müctehidleri, hep böyledir. İçlerinden re´y ile tanınanlar olduğu gibi Hadîs ile tanınanlar da oldu. Kısa bir surette de olsa…
52 – Sahabe Fetvaları Hakkındaki Münakaşalar: Etrafında münakaşa cereyan eden meselelerden biri de Ashabın fetvalarıdır. Ehl-i Hadîs ve ehl-i re´y bunları kabule meyyaldir. Çünkü itti-ba´, ibtida´dan evlâdır. Yâni tabi´ olmak, yeni bir şey çıkarmaktan daha iyidir. Zîrâ Ashâb-ı Kiram bizzat müşahede ettiler, onların görüşlerinin isabette yeri vardır, dînî anlayışları yüksektir. Onlar kendilerine uyulan imamlardır, rehberlerdir. Fukahânın çokları onların re´ylerinin tesiri altındadır. Ebû Hanîfe´nin şöyle dediği rivayet olunmuştur: “Allah´ın Kitabında ve Peygamber´inin Sünnetinde bulamazsam Ashâbdan dilediğimin kavlini alırım, dilediğimin kavlini bırakırım ve sonunda onların kavillerinden dışarı çıkarak başkalarının sözlerine bakmam. İş ibrahim (Nahaî), Şa´bî, Hasan (Basrî), îbn-i Şîrîn ve Saîd b.…
İmam Şafiî, hayâtında, türlü tslânı fırkalarına mensup birçok kimselerle buluşup görüştü. Onların bâzılarından Hadîs bile dinleyip aldı. Onların görüşlerini ve düşüncelerini inceledi. Yukarıda beyân ettiğimiz veçhile, Mukâtil îbn-i Süleyman´a ait sözü bunu göstermektedir. Şafiî´nin çağım iyi anlayabilmek için görüşlerinden haberdar olduğu sanılan ve o devirde yaşayan dînî fırkalardan, kısaca da olsa, bahsetmek yerinde olur. [1] 1. Fırka: Şîa 59- Şîanın Doğuşu: Şîa en eski îslâm fırkasıdır. Hz. Osman devrinin sonlarında siyasî bir mezheb olarak meydana çıkmıştır. Hz. Ali devrinde büyümüş ve gelişmiştir. Çünkü Hz. Ali halkla temas ettikçe, onu gören halkın ondaki yüksek kabiliyete, onun din ve ilim bakımından kudret…
68- Hariciler Nasıl Meydana Çıktı : Hâriciler, kendi inançlarına ve fikirlerine müthiş bir taassupla bağ lı, gftyet dindar görünen bir İslâm fırkasıdır. Akidelerini çılgınca savunurlar. Korkunç hükümleri olan serkeş insanlardır. Kanaatleri uğrunda, gayeleri yolunda her şeye göğüs gererek savaşırlar, çekinmeden ileri atılırlar. Onları buna sürükleyen şey, zahirine bağlandıkları bâzı sözler olmuştur. Bunu mukaddes din sandılar ve mü´min olan ondan asla ayrılmaz hesap ettiler. Onların aklı: “Hüküm ancak Allah´ındır” sözüne saplandı. ı mı.ı bir dînî düstûr gibi tutup muhaliflerinin yüzüne dâima haykırdılar. Konuşmak isteyenlerin sözünü bununla kestiler. Hz. Ali´yi konuşurken gördüler mi, hemen bu sözü söylerlerdi. Bu söz onların kalkanı olmuştu.…
81- Mu´tezile´nîn Meydana Çıkışı: Mu´tezile fırkası, Emevîler devrinde ortaya çıktı. Fakat asıl Abbasîler devrinde uzun zaman îslâm efkârını meşgul etti. Hulefâ-yi Râgidîn zamanında ve Emevîler devrinde Irak´ta muhtelif dinlere mensup birçok milletler sakin idi. Bunlann içinde Irak´ın eski sekenesi olan Keldânîler, iranlılar, Hıristiyanlar, Yahudiler ve Araplar vardı. Bunların çoğu Müslüman olmuştu. Bâzıları Müslümanlığı, kafasında yerleşmiş olan eski malûmatın ışığında anladı, ona içine sinmiş olan renge göre yeni bir renk verdi. Kendi anlayışına göre bir inanç kurdu. Bâzıları İslâm´ı, sâf kaynağından, temiz nıenbaından aldı. Gönlüne sâfiyet-i asliyesiyle yerleştirdi. Fakat şuuru ve arzulan hâlis îslâmî değildi. Farkına varmadan eskiye meyil arzulan uyanırdı.…