Close Menu
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Son Yazılar
    • Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç
    • Ramazan Risalesi
    • Tasavvuf Risalesi – Bediüzzaman
    • Bir Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri
    • Şer’i Delil Karşısında Keşf ve İlham İddiası Geçersizdir
    • Keşif ve Keramet – Ali SÖZER
    • Tevessül ve İbni Teymiyye ‘ ye Dair
    • Tevessül Konusunda Doğru Tavır
    Facebook
    Haznevi.net
    • Ana Sayfa
    • Haznevi Ekolü
    • Şeyh Muhammed Haznevi
    • Şeyh Muhammed Muta
    • İSLAM
    • ENGLISH
    • İletişim
    Haznevi.net
    You are at:Home»Son Peygamber»Kusay

    Kusay

    0
    By admin on 4 Kasım 2015 Son Peygamber

    Küab´ın iki oğlu vardı. Bunlardan biri Kusay, diğeri de Zühre idi. Her ikisi de peygamber efendimizin dedelerindendir. Kusay, Peygamber efendimizin babasının, Zühre ise annesinin dedesidir. Böylece Kilab, Allah tarafından iki şerefe mazhar kılınmış oldu. Yani Peygamber efendimizin hem anasının, hem de babasının de­desi olmuştur.Kusay, Arap beldelerinde birçok yeri dolaştı. Hayatının ilk dö­nemlerinde Kudaa´daki anasının yanına gitti. Orada, onunla bir­likte yaşadı. Güçlü, erdemli bir gençti. Zulme ve kötülüğe karşı çı­kardı. Bir gün Kudaa´da bir gençle ok yarışı yaptı; Kusay, o genci yendi; yenilen genç Öfkelendi. Kusay ile çekişmeye başladı. Ku-say´a: “Sen aşiretine dönsene. Zaten bizden değilsin!” dedi.

    Gencin bu sözlerinden de anlaşıldığı gibi, o zamana kadar Ku-say´ın babası, şeref ve asaleti halk tarafından bilinmiyordu. Gen­cin bu sözleri üzerine anasının yamna dönerek, duyduğu acı sözle­ri annesine nakletti, annesi onu şu sözleriyle teskin etti: “Yavru­cuğum! Allah´a yemin olsun ki, sen o gençten daha şereflisin. Baba ve neseb bakımından ondan daha üstünsün. Daha yüce bir merte­beye sahipsin. Sen Kilab bin Mürre bin Kab bin Lüey bin Galib bin Fitr bin Malik bin Nadr bin Kinane el- Kureyşi´nin oğlusun. Kav­min, Beyt-i Haram´ın bulunduğu Mekke´dedir. O çevrede yaşar­lar. Araplar o Kabe´yi ziyarete giderler.”

    Anasının bu sözleri üzerine Kusay, Mekke´ye gitme hazırlığına başladı. Çünkü Kudaa´da garip bir kimse olarak yaşamaya ta­hammülü kalmamıştı. Anası kendisine; acele etmemesini, haram ayları beklemesini tavsiye etti ve şöyle dedi: “Haram ayların gir­mesini bekle. Hac mevsiminde Mekke´ye gidersin. Çünkü haram aylar gelmeden önce buradan çıkıp gidersen, bazı insanlar tara­fından sana kötülük yapılmasından korkuyorum.[1]

    Haram aylar girdikten sonra Kusay, babasının ailesinin bu­lunduğu Mekke´ye gitti. Hac ibadetini eda etti. Güçlü, kuvvetli, boylu, boslu bir kimseydi. Çok geçmeden Beyt-i Haram´ın hizmet­karlık görevini ele aldı. Daha önceleri bu şeref, Kureyşliler´e değil, Huzaalılar´a aitti. İnsanlara hac ibadetini yaptırma işini üstlen­di. Bu idare de Önceleri Kureyşliler´in elinde değildi. Dahiyane gü­cü ve kuvveti ile bu görevleri eline geçirdi. Çok geçmeden Mekke emirliğini elde etti. Kavmini kendi idaresi altında topladı. Mekke emirliği sebebiyle Kabe´nin hizmetkarlığı, hicabet, rifadet, şika­yet, nedve ve liva gibi görevler de onun üzerinde toplanmış oldu. Hicabet, Kabe´nin anahtarlarına sahip olmak demekti. Kabe, onun emri olmadan açılmazdı. Şikayet, hacılara su verme işidir. Rifadet ise hacılar için yemek hazırlamak görevidir. Azığı ve para­sı olmayan hacılara yemek verilirdi. Bu adeti ilk çıkaran, Kusay olmuştur. Hac mevsimi geldiğinde Kureyşliler, mallarının bir kıs­mını Kusay´a verirlerdi. O da, bu mallarla yoksul hacılara yemek verirdi. Bu adeti ilk çıkaran kendisi olduğu için, Kusay, bir hita­bında Kureyşliler´e şöyle demişti: “Ey Kureyşliler topluluğu! Siz­ler Allah´ın komşuları ve ehl-i beytsiniz. Hareminin sahiplerisi­niz. Hacılar da Allah´ın misafirleri ve evinin ziyaretçileridirler. Misafirler içinde ikrama en layık olanlar, hacılardır. Şu halde ha­cılara, yiyip içmeleri ve sizden memnun olarak ayrılmaları için yi­yecek ve içecek hazırlayın.”

    Liva´nm anlamına gelince, Kureyş´in sancağı yalnızca Ku-say´ın elinde olacaktı. Nedve ise Kureyşliler için bir meşveret evi haline gelecekti. Bundan sonra bu ev bütün Araplar için meşveret merkezi olarak çalışmıştır. Zamamnda meşveret, Kusay´in evin­de yapılırdı. Kusay, kendi gayretiyle elde ettiği bu hakları, oğlu Abdü´d-dar´a verdi. Böylece onun itibarı yükseldi ve amcazadele­rinin Kureyşliler´e karşı şerefi daha da arttı. Bu hakları oğlu Ab­dü´d-dar´a verirken kendisine şöyle demişti: “Allah´a andolsun ki, ey oğlum, her ne kadar şerefçe senden üstün iseler de, ben seni bu haklar sayesinde kavminin mertebesine yükselteceğim.”

    Abdü´d-dar, Kusay´m en büyük oğluydu. Kusay´in, Abd-ü Menaf adında bir başka oğlu daha vardı. Mekke´de kişiliği ve asale-tiyle itibar kazanmış bir kimseydi. Babasının sağlığında, birçok yerlere gitmişti. Şahsiyet ve asaletiyle yüksek bir itibara sahip ol­duğundan dolayı, Abdü´d-dar´ı ona denk kılabilmek için, babası

    Kusay, Abdü´d-dar´a mezkur hakları vermişti. Bu sayede her ikisi de şeref ve itibar bakımından birbirlerine eşit hale geldiler. Abd-ü menaf, Peygamber efendimizin dördüncü dedesidir. Cenab-ı Al­lah, Abd-ü Menaf a dört erkek çocuk vermişti. Bunlardan biri Emeviler´in atası Abd-ü Şems idi. Diğeri asıl adı Şeybetu 1- Hamd olan ve Abdulmuttalib´i yetiştiren, Muttalib´ti. Nevfel de, Cübeyr ibn Mutim´in dedesiydi.

    Bu dört kişi şeref sahibi kimselerdi. Tıpkı babalarının asalet ve şerefi gibi, kendi şahsiyetlerinden doğan bir şeref ve asalete sahip­tiler. Dedeleri Kusay´ın verdiği hakları Abdüddar ve evladına bı­rakmadılar. Kendilerinin, onlara nisbetle bu haklara daha layık olduklarını gördüler. Çünkü onlardan daha üstün ve erdemli kim­seler olduklarını düşünüyorlardı. Abdümenaf oğullan amcazade­lerinin ellerindeki hakları çekip almalarını temin etme hususun­da Kureyşliler, üç gruba ayrıldılar. Bunlardan bir gruba göre Abd-ü Menaf oğulları daha erdemli kimseler oldukları için, bu haklara daha layık idiler. Mekke ve liderliği, isteyen herkese verilebilen bir bağış olmadığı için Abdüddar oğullarının elinde kalma şartı yoktu. Aksine bu haklar, ehil kimselere verilmesi gereken haklar­dı.

    Diğer gruba göre ise, bu hakları ellerinde tutmaya en layık olan kimseler Abdüddar oğullarıydı. Çünkü Kusay, bu hakkı Abdüd­dar oğullarına veren babaları idi. Ve bu haklar halen onların elin­de bulunmaktaydı. Bu hakları sahiplerinin elinden alıp başkala­rına vermek doğru olmazdı.

    Kureyş´in üçüncü grubu ise tarafsızlığı benimsemişti.

    Bu hakları alma hususunda Abdüddar oğulları ile, Abd-üme-naf oğulları arasında şiddetli bir ihtilaf meydana gelmişti. Fakat bu ihtilaf, adaletli bir barışla sonuçlanmıştı. Çünkü ihtilaf onları savaşın eşiğine kadar getirmişti. Oysa savaş, kötü sonuçlar doğu­racaktı. Bunu düşünerek savaştan geri durdular. Her taraf kendi aşırılıklarına son verdi ve birbirlerini barışa davet ettiler. Yapılan barış görüşmeleri sonucunda Şikayet ile Rifade´nin Abdümenaf a verilmesi; Hicabet, Liva Ve Nedve´nin ise, eskiden olduğu .gibi, Ab­düddar oğullarında kalması hususunda görüş birliğine vardılar.

    Haşim, Abd-ü menaf oğullarının en temiz yüzlüsü ve liderliğe en yakın olanıydı. Bu nedenle diğer kardeşlerine göre üstün bir mevkide bulunuyordu. Abd-ü menaf oğullarının aldıkları haklara sahip oldu. Abd-ü Şems´in kardeşleri de, ondaki zati şeref dolayı­sıyla kendisine rekabet ediyorlardı. Araplar ve özellikle Kureyşli-ler nezdindeki itibarlarını kıskanıyorlardı. Şeref ve itibarı husu­sunda Haşim´den sonra kardeşi Abdülmuttalib gelmekteydi. Ab­dülmuttalib, Peygamber efendimizi yetiştiren kimsedir. Aynı za­manda dedesidir. Bu nedenle Abdülmuttalib üzerinde de biraz durmamız gerekmektedir.

    ——————————————————————————–

    [1] el-Iktıfâ, c. 1, s. 73. –

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email
    admin

    Related Posts

    Resulullah´a (s.a.v.) Hitap

    Fikri İstikrarsızlık

    Mecusilik

    Leave A Reply Cancel Reply

    • Son Eklenenler
    • Çok Okunanlar
    20 Mart 2017

    Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç

    4 Haziran 2016

    Ramazan Risalesi

    16 Mayıs 2016

    Tasavvuf Risalesi – Bediüzzaman

    20 Nisan 2016

    Bir Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri

    18 Nisan 2016

    Şer’i Delil Karşısında Keşf ve İlham İddiası Geçersizdir

    20 Mart 2017

    Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç

    7 Temmuz 2015

    Şeyh İzzeddin Hazretlerinin Vasiyetleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh İzzeddin Hazretlerinin Hayatı ve Yolunun Özellikleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh Alaaddin Hazretlerinin Dilinden Şeyh Ahmed Haznevi Hazretleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh Hazretin Sözlerinden Seçmeler

    • İslam Kültürü
    17 Kasım 2015

    Abid-Arif

    17 Kasım 2015

    Adak

    17 Kasım 2015

    Adet-i İlahiyye-İstidrac-Mucize

    17 Kasım 2015

    Ağlamak

    17 Kasım 2015

    Ahiret Yolculuğu

    • Haznevi Ekolü
    9 Temmuz 2015

    Allah İsmi Celili İle Zikretmek

    9 Temmuz 2015

    İnşirah Suresi ve Manevi Hayatımız

    9 Temmuz 2015

    Kuran-ı Kerim´de Zikir ve Tasavvuf Yolu

    9 Temmuz 2015

    Vesile Takva Cihad ve Tasavvuf

    8 Temmuz 2015

    Haznevi Mürşidlerine Genel Bir Bakış

    • Şeyh Muhammed Muta
    18 Şubat 2016

    Gerçek Muhabbet

    18 Şubat 2016

    Sünnetin Önemi ve İttiba

    17 Şubat 2016

    12 Rebiülevvel

    15 Şubat 2016

    Allah (c.c.) ve Rasulünü (sav.) Yüceltmenin Hakikatı

    15 Şubat 2016

    Müminlerin Hangisi Daha Akıllıdır ?

    Latest Reviews
    Etiket Bulutu
    abdest ahiret Allah bayram namazı cemaat cuma duası cuma namazı dua edep ehli sünnet ezan fitre gece namazı hac haram hatim hayrı istemek haznevi hilal imam iman irfan islam itikaf kuran musibet namaz niyaz orucun önemi oruç pişmanlık ramazan ramazana veda ramazan ayının büyüklüğü sadaka secde tasavvuf teravih tevbe teyemmüm tövbe umre yakarış yalvarış zekat
    Recent tabs widget still need to be configured! Add tabs, add a title, and select type for each tab in widgets area.
    © 2015 Haznevi.net

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.