Close Menu
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Son Yazılar
    • Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç
    • Ramazan Risalesi
    • Tasavvuf Risalesi – Bediüzzaman
    • Bir Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri
    • Şer’i Delil Karşısında Keşf ve İlham İddiası Geçersizdir
    • Keşif ve Keramet – Ali SÖZER
    • Tevessül ve İbni Teymiyye ‘ ye Dair
    • Tevessül Konusunda Doğru Tavır
    Facebook
    Haznevi.net
    • Ana Sayfa
    • Haznevi Ekolü
    • Şeyh Muhammed Haznevi
    • Şeyh Muhammed Muta
    • İSLAM
    • ENGLISH
    • İletişim
    Haznevi.net
    You are at:Home»Son Peygamber»Arap Yarımadası´nın Risalete Özgü Bir Yer Oluşu

    Arap Yarımadası´nın Risalete Özgü Bir Yer Oluşu

    0
    By admin on 4 Kasım 2015 Son Peygamber

    Arap Yarımadasının ilk risaletlere özgü bir yer olmasının se­bebi nedir Neden İdris´in, Nuh´un, Hud´un, Salih´in ve İbrahim´in risaletlerine özgü bir mahal olmuştur İbrahim, Kabe-i Muazza-mayı inşa etmek üstünlüğüne sahip kılınmıştır. Şuayb peygam­ber de Arabistan beldelerinden biri olan Medyen´de risaletle gö­revlendirilmiştir. Musa peygambere gelen ilahi risalet nurunun kıvılcımları da Arabistan da parlamıştır.

    Sonra eziyet gören Yahudiler neden Arabistan´a göçmüşlerdir

    Bu sorulara üç şık içinde cevap vereceğiz:

    1- Arap ülkeleri delilsiz ve kasıtlı hareket eden, insafı elden bı­rakıp gerçeklere yüz çeviren bazı kimselerin iddia ettikleri gibi, vahşi beldeler değildirler. Buralar saf zeka ve nefislerin beldesi-dir. Semaları nasıl saf ve temiz ise, nefis ve zekaları da o kadar saf ve temizdir. Mukavemet gücü ne kadarsa emre itaat etme ve iste­ğe uyma gücü de o kadardır. Eski çağlarda bile Arap ülkelerinden daha medeni ülkelerin bulunduğunu iddia edebilecek bir kimse yoktur. O zamanlar batı ülkeleri vahşi insanların yaşadıkları yer­lerdi. Mesela Vandallarla Saksonlara ve diğer kavimlere Hıristi­yanlıktan Önce medeniyet ulaşmamıştı. Hıristiyanlığı tahrif et­melerinden ve asli mecrasının dışına sürüklemelerinden sonra da medeniyet, batıya ulaşmamıştı. Buna karşın doğuda eski medeni­yetler filizlenmişti. Doğu, medeniyetlerin ve dinlerin, aynı za­manda peygamberlerin beşiğiydi. Doğunun en saf ve en temiz mıntıkası olması bakımından Arap Yarımadası, diğer doğu ülke-rine nisbetle medeniyetlerle, din ve peygamberleri daha fazla ku­caklamıştır. Allah´ın risalet nurları bu yarımadada parlamıştı. Kenaniler diyarı ile Babil toprağı ve diğer çevredeki mıntıkalar da din ve medeniyetleri bağrında barındırmıştır. Yemen, Bahreyn ve ötesi de bu özelliği itibariyle, Arabistan´dan sayılırlar.

    2- Ahalisinin zeki ve müstakim kalpli olmasıyla birlikte, bazen inhirafa uğramış olsa da, Arap Yarımadası´ndaki insanların akıllan sağlam ve müstakimdir. Buradaki insanlar, hep birlikte mazideki şiddetli, saldırgan kavimlerin vahşet ve tecavüzüne karşı mukavemet etmiştir. Bu insanları ikna etme hususunda peygamberler başlagınçta mukavemet görmüşlerdi. Böyle olunca dinler, iki sağlam ve müstahkem kalenin içine girmiş olmaktadır­lar. Bu kalelerden biri Arabistamn coğrafî yapısıdır. Yabancı mil­letler buraya kolay kolay saldırıp içindeki din ve diyaneti söküp atamazlar, ikinci kale ise, burada yaşayan Arapların nefisleridir. Bu nefisler iman ettikleri takdirde* düşmana karşı direnir ve ima­nından güç alırlar. Nefisler müstakim olup güçlü oldukları tak­dirde sahibi oldukları milletlerin ahlakı, diğerlerine göre tema­yüz eder. Akıllar sapsa bile, sonunda düzelip istikamet sahibi ola­bilirler. Ama kalpleri sapıtır, perdeleri örter, nefisler doğru yol­dan saparsa, artık bu nefislere, Allah´ın kendisine rahmet edip destek verdiği kimseden başkası ulaşamaz ve hükmedemez.

    İki güçlü imparatorluğun arasında bulunan arapların duru­munu siz düşünün. Bu imparatorluklar, hakimiyetlerini etrafa yaymışlardır. Çevredeki ülkeler, bu ülkelerde, özellikle Arap ül­kelerinde sert ve metin yürekler görmüşlerdir. Bu yüreklerin sa­hipleri yakıcı güneşin ışığı altında granitleşmişler ve bu ışıklar onlara güçlü bir azim vermiştir. Bu nedenle gece ve gündüz, haya­tın Öldürücü darbelerine karşı göğüs gerebilmişlerdir. Sözü edilen iki güçlü imparotorluğun, Arap ülkelerine nüfuz edememesi bun­dandır.

    3- Araplarda huy ve ahlak kuvveti vardı. Cömert, eli açık ve müsahamakar kimselerdi. Kendilerini iyi bir şekilde yönetebilen kimselere itaat ederlerdi. Arap, asidir; ancak kendisini güzelce yönetebilen kumandana itaat eder. Hattab oğlu Ömer hazretleri halifelik görevini üstlendiği zaman, Arapların nefislerini çok gü­zel bir şekilde tasvir etmiş ve şöyle demiştir: “Arap, serkeş deveye benzer. Ama kumandanı onu nereye süreceğini ve sevkedeceğini iyi bilmelidir.”

    Görülüyor ki, Araplarda üç unsur vardır. Bu unsurları sayesin­de onlar, birinci derecedeki hak davetçileri olmuşlardır:

    1- Onlardaki ilk unsur, nefis kuvvetidir. Direnen kimselerdir. Kolay kolay teslimiyet arzetmezîer. Bu unsur, ihlash oldukları için hendeğe atılıp yakılan Hıristiyan muvahhidlerde de görül­müştü. Tübba1 hükümdarı onları dinden çıkarmaya zorladığında, onlar dinlerinden vazgeçmemiş ve sonuçta hendeğe atılarak ya­kılmışlardı. Fakat buna rağmen Tubba´ hükümdarı amacına ula­şamamış, istediğini elde edememiştir.

    2- Araplardaki ikinci unsur ise nefsi ve ruhi safiyettir. İdrakle­ri kuvvetlidir. Cahiliyet devrinde bile bu unsuru muhafaza etmiş­lerdir. Sadakatli kimseler olup doğru sözlüdürler. Yöneldikleri işi ihlasla yaparlar.

    3- Üçüncü özellikleri ise, asilikleridir. Zillet içinde emre itaat etmezler. Ama kendilerine doğru yol gösterilir ve serbestiyet tanı­nırsa, doğru hükme tabi olurlar. Fakat zorlanırlarsa, isyan eder­ler. Peygamber Efendimiz risaletle görevlendirildiğinde, onlarda­ki bu karekterler gün yüzüne çıktı. İslam´ın nuru karanlıklar or­tasından parlayarak insanlara yolunu gösterdi.

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email
    admin

    Related Posts

    Resulullah´a (s.a.v.) Hitap

    Fikri İstikrarsızlık

    Mecusilik

    Leave A Reply Cancel Reply

    • Son Eklenenler
    • Çok Okunanlar
    20 Mart 2017

    Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç

    4 Haziran 2016

    Ramazan Risalesi

    16 Mayıs 2016

    Tasavvuf Risalesi – Bediüzzaman

    20 Nisan 2016

    Bir Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri

    18 Nisan 2016

    Şer’i Delil Karşısında Keşf ve İlham İddiası Geçersizdir

    20 Mart 2017

    Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç

    7 Temmuz 2015

    Şeyh İzzeddin Hazretlerinin Vasiyetleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh İzzeddin Hazretlerinin Hayatı ve Yolunun Özellikleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh Alaaddin Hazretlerinin Dilinden Şeyh Ahmed Haznevi Hazretleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh Hazretin Sözlerinden Seçmeler

    • İslam Kültürü
    17 Kasım 2015

    Abid-Arif

    17 Kasım 2015

    Adak

    17 Kasım 2015

    Adet-i İlahiyye-İstidrac-Mucize

    17 Kasım 2015

    Ağlamak

    17 Kasım 2015

    Ahiret Yolculuğu

    • Haznevi Ekolü
    9 Temmuz 2015

    Allah İsmi Celili İle Zikretmek

    9 Temmuz 2015

    İnşirah Suresi ve Manevi Hayatımız

    9 Temmuz 2015

    Kuran-ı Kerim´de Zikir ve Tasavvuf Yolu

    9 Temmuz 2015

    Vesile Takva Cihad ve Tasavvuf

    8 Temmuz 2015

    Haznevi Mürşidlerine Genel Bir Bakış

    • Şeyh Muhammed Muta
    18 Şubat 2016

    Gerçek Muhabbet

    18 Şubat 2016

    Sünnetin Önemi ve İttiba

    17 Şubat 2016

    12 Rebiülevvel

    15 Şubat 2016

    Allah (c.c.) ve Rasulünü (sav.) Yüceltmenin Hakikatı

    15 Şubat 2016

    Müminlerin Hangisi Daha Akıllıdır ?

    Latest Reviews
    Etiket Bulutu
    abdest ahiret Allah bayram namazı cemaat cuma duası cuma namazı dua edep ehli sünnet ezan fitre gece namazı hac haram hatim hayrı istemek haznevi hilal imam iman irfan islam itikaf kuran musibet namaz niyaz orucun önemi oruç pişmanlık ramazan ramazana veda ramazan ayının büyüklüğü sadaka secde tasavvuf teravih tevbe teyemmüm tövbe umre yakarış yalvarış zekat
    Recent tabs widget still need to be configured! Add tabs, add a title, and select type for each tab in widgets area.
    © 2015 Haznevi.net

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.