Close Menu
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Son Yazılar
    • Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç
    • Ramazan Risalesi
    • Tasavvuf Risalesi – Bediüzzaman
    • Bir Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri
    • Şer’i Delil Karşısında Keşf ve İlham İddiası Geçersizdir
    • Keşif ve Keramet – Ali SÖZER
    • Tevessül ve İbni Teymiyye ‘ ye Dair
    • Tevessül Konusunda Doğru Tavır
    Facebook
    Haznevi.net
    • Ana Sayfa
    • Haznevi Ekolü
    • Şeyh Muhammed Haznevi
    • Şeyh Muhammed Muta
    • İSLAM
    • ENGLISH
    • İletişim
    Haznevi.net
    You are at:Home»Hanefi Fıkhı»İslam Ahlakı Kitabı

    İslam Ahlakı Kitabı

    0
    By admin on 25 Temmuz 2015 Hanefi Fıkhı

    Ahlâkın Mahiyeti, Nevileri ve Ahlâk İlminin Kısımları

    Ahlâk sözü, hulk kelimesinin çoğuludur. Hulk, insanın ruhundaki “huy” dediğimiz bir meleke, özel bir hal demektir. Böyle bir meleke, ya hayırlı bir semere verir veya hayırsız ve zararlı bir semere verir. Bu bakımdan ahlâk özellikleri güzel ve çirkin diye ikiye ayrılır. Şöyle ki: Güzel huylara ve bunların güzel meyve ve neticelerine: “Ahlâk-ı Hasene, Ahlâk-ı Hamide, Mehasin-i Ahlâk, Mekârim-i Ahlâk (Güzel Huylar)” adı verilir. Aksine çirkin huylara ve bunların meyvelerine de: “Ahlâk-ı Kabiha, Ahlâk-ı Zemîme, Mesavi-i Ahlâk, Rezail-i Ahlâk (Çirkin huylar)” denir. Örnek: Edeb, tevazu, kerem, birer güzel huy eseridir. Sefahet, kibir, cimrilik de birer çirkin huy eseridir.

    İşte bütün bu huylardan ve neticelerinden bahseden ilme “Ahlâk İlmi” denilmektedir.

    Ahlâk ilmi, nazarî ve amelî ahlâk diye iki kısma ayrılır.

    Nazarî ahlâk: Ahlâk esaslarına ve kanunlarına ait görüşleri ve fikirleri gösterir.

    Amelî Ahlâk: Ahlâkla ilgili görevlerin nelerden ibaret olduğunu bildirir.

    İnsanlar, hayatlarındaki uygulama bakımından Nazarî ahlâktan çok, Amelî ahlâka muhtaçtırlar. Biz de bu eserimizde bu amelî ahlâk kısmını biraz anlatacağız. Yalnız şunu da belirtelim ki, filozofların birtakımı, ahlâk esaslarını lezzete, zevke, maddî menfaate, kalbin duygularına veya görev ve kemal duygusuna dayandırmak istemişlerdir. Oysa ki, bunlardan hiç bir, ahlâk için yeterli bir dayanak olamaz. Bunlara dayanan ahlâk müesseseleri, insanların bu konudaki ihtiyaçlarını karşılayamaz. Ancak hak bir dine bağlanan ve dayanan, bu yönden İlâhî bir mana taşıyan ahlâk müessesesi, insanın manevî ihtiyaçlarını karşılar ve yükselmesine yeterli olur.

    İşte, Allah´a hamd olsun, bizler İslâm dini sayesinde böyle yüksek bir ahlâk müessesesine sahip bulunmaktayız.

    Ahlâkın Önemi ve Arındırmaya Elverişli Olması

    İslâm dini, ahlâka pek büyük bir kıymet ve önem vermiştir. Aslında İslâm, bir ahlâk ve fazilet, bir hikmet dinidir. Öyle ki, Peygamber Efendimiz buyurmuştur:

    “Ben, ancak mekârim-i ahlâkı (ahlâkın iyi ve güzel olanlarını) tamamlamak için gönderildim.”

    İslâmda, insanların manevî kıymetleri, sahib oldukları ahlâka göredir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

    “Sizin imanca en güzeliniz, ahlâkça en güzel olanınızdır. ”

    Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) diğer bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

    “Allah Tealâ´ya, kullarının en sevgilisi, ahlâkça en güzel olanıdır. ”

    Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dua buyururdu:

    “Allah´ım! Ben, senden sağlık, afiyet ve güzel ahlâk dilerim.”

    İnsanların ahlâkı değişebilir. Çirkin huyları güzel huylara çevirmek işine “Tehzib-i ahlâk” denir. Bu değiştirme her halde mümkündür. Mümkün olmasaydı, Peygamber efendimiz:

    “Ahlâkınızı güzelleştirin.” diye emretmezdi.

    Nefisleri ile mücadele eden çok kimselerin başarıya ulaşarak çok güzel huylar kazandıkları daima görülmektedir. Nefis terbiyesi (riyazet-alıştırma), hayvanlara, otlara, çiçeklere ve hatta taşlara tesir edip dururken, insanlara tesir etmez mi “Huy canın altındadır. Can çıkmadıkça huy çıkmaz,” sözü, her yönü ile doğru değildir. Bazı huyları değiştirmek güçtür; fakat imkânsız değildir. Tedavi sayesinde bazı hastalıklar tesirsiz hale geldiği gibi, terbiye ve mücahede sayesinde de bazı huylar, hiç olmazsa, tesirini gösteremez bir hale gelir, güzel huyların karşısında siner kalır.

    Görevlerin Mahiyetleri (Esasları) ve Nevileri

    Görev, yapılması dinen zorunlu olan veya tavsiye edilen herhangi bir hayır, bir kemal ve güzel bir şey demektir. Bu tarife göre, görevler iki nevidir. Biri, dince zorunlu olan görevlerdir ki, bunları yapmamak herhalde azabı ve sorumluluğu gerektirir. Namaz, oruç, zekât gibi…

    Diğer nevi, dinen her halde zorunlu olmamakla beraber istenen ve tavsiye edilen ahlâkî birtakım görevlerdir ki, bunlara riayet edilmesi bir kemaldir ve iyi haldir: İnsanın sevaba kavuşmasına ve övülmesine sebeb olur. Yapılmaması ise, bir noksan olmakla beraber her halde bir sorguyu ve azabı gerektirmez. Nafile kılınan namazlar, fakirlere verilen sadakalar, insanlara karşı yapılan güzel ve kibar davranışlar gibi…

    İnsanlara ait bütün görevler, İslâm dininin çerçevesi içinde bulunmaktadır. Bunlardan dinen mecburi olan görevleri ve yapılması zorunlu işleri, kitabımızın ibadetler kısmında yazmış bulunuyoruz. Bu ahlâk kısmında ise, en ziyade ahlâkî, ihtiyarî görevlerden bahsedeceğiz.

    Görevler, diğer bir bakımdan başka bir bölüme tâbi bulunmaktadır. Şöyle ki: Görevleri, ya sırf Allah için veya insanın kendi şahsına ve ailesine karşı veyahut da cemiyete karşı yapılır. Bu bakımdan görevler, İlâhî, şahsî, ailevî ve içtimaî (toplumsal) nevilerine ayrılır.

    İlahi Görevler

    Her akıl sahibi ve baliğ kimse, Allah Tealâ Hazretlerini bilip ona kullukta bulunmakla yükümlüdür. Bir insan için bu kulluktan daha büyük bir nimet ve şeref olamaz. Biz önce büyük yaratanımızın varlığını, birliğini, kudret ve azametini, kutsal emirlerini ve yasaklarını bilir ve doğrularız. Bunlar bizim inançla ilgili görevlerimizdir. Sonra da, namaz, oruç, zekât ve hac gibi sırf bedenî veya sırf malî veya hem bedenî ve hem de malî olan ibadetlerle yükümlü bulunduğumuzu bilir ve bunları seve seve yaparız, bunlardan feyiz alır, büyük zevk duyarız. Bunlar da bizim birer amelî görevimizdir.

    İslâm yurdunu koruma ve savunma da İlâhî bir görev demektir. Cihad, İslâm yurdunu koruma görevi bazan farz-ı kifaye, bazan da farz-ı ayın olur. Kesin bir zaruret bulunmadıgı halde, İslâm ordusuna katılmakla cihada, islâm yurdunu korumaya gönüllü olarak katılmak İlâhî ve vatanî bir ahlâk görevidir.

    Dine ve İslâm varlığına hizmetten daha büyük ne olabilir Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

    “Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin.”

    Onun için Allah yolunda cihad, beden ile olacağı gibi para ve dil ile de olur.

    Diğer bir hadis-i şerifde de şöyle buyurulmuştur:

    “Cennetin kapıları, kılıçların gölgesi altındadır.”

    İşte bütün bunlar, İslâmda askerliğin, dine ve İslâm yurduna hizmetin ne kadar kıymetli olduğunu göstermeye yeterlidir. Ne mutlu İslâm askerlerine, İslâm´ın kahramanı mücahidlerine!..

    Nefs ile mücadele de büyük bir cihaddır. Bundan dolayı çok önemli İlâhî bir görevdir. İslâmiyetin verdiği bir terbiye içerisinde nefsini korumayan kimse, ne kendisine ne de İslâm yurduna gereği gibi hizmet edemez. Yüksek fedakârlıklar, yüksek bir İslâm terbiyesi sayesinde meydana gelir. Buna dünya tarihi şahiddir. Bunun içindir ki, Peygamber Efendimiz bir savaştan döndükleri zaman ashab-ı kirama şöyle buyurmuşlardı: “Biz şimdi küçük bir cihaddan büyük bir cihada dönmüş bulunmaktayız.” Bununla nefisle mücahedeye işaret buyurmuşlardı.

    Bir kısım nafile ibadetler de birer İlâhî görevdir. Örnek: Biz, Yüce Allah´ın rızasını kazanmak için nafile namaz kılar, oruç tutarız. Kalblerimizin nurlanması için zaman zaman Kur´an-ı Kerim okuruz. İmanımızın nurunu artırmak için her şeyde yüce olan yaratıcımızın kutsal isimlerini anarız (zikrederiz). Anlayışlı ve uyanık bir ruha sahib olmak için büyük yaratıcımızın yüce kudretini ve eserlerindeki yüksekliği derin derin düşünürüz. İşte bütün bunlar, birer İlâhî görevdir.

    Şahsa Ait Görevler

    İnsanların kendi nefislerine karşı da birtakım görevleri vardır. Bu görevlerin bir kısmı bedenlerine, bir kısmı da ruhlarına aittir. Başlıcaları şunlardır:

    1) Beden terbiyesi: Öyle ki, her insan için temiz ve pâk olmak, güçlü bir bedene sahib olmak gereklidir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: “Kuvvetli olan mümin, zayıf olan bir müminden hayırlıdır.”

    2) Sağlığı koruma: Sağlık büyük bir nimettir. Onun için sağlığa zararlı şeylerden kaçınmak ve gereğinde tedâviye önem vermek gerekir. Bir hadis-i şerife göre: “Ölümden başka her hastalığın bir devası vardır.” Yeter ki, ilâç bulunsun…

    3) Zararlı riyazetlerden kaçınmak: İslâmda Ruhbaniyet (toplumdan ayrılıp yalnız başına ibadetle uğraşmak) yoktur. Geceli gündüzlü aç durmak, helal şeylerden büsbütün nefsini kesmek caiz değildir.

    Dinimizin emrettiği ibadet ve riyazetler orta bir halde olup hayatın mutluluğuna pek ziyade elverişlidir. Bunlara aykırı olarak yapılan riyazetler hayatı ters yönden etkileyip gevşeklik getireceği için caiz olmaz. Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur: “Nefsin, senin bineğindir, artık ona yumuşak davran.”

    4) Vücudu yıpratacak şeylerden sakınmak: İslâmda içki haramdır. Herhangi bir organı kesin bir gerek bulunmaksızın kesmek haramdır. İntihar denilen cinayet haramdır. Çünkü bunları yapmak, Yüce Allah´ın insanlara ikram ettiği hayata suikasd demektir. Onun için bu gibi haram şeylerden kaçınmak şahısla ilgili bir görevdir. Aksi halde insan birçok pişmanlıklardan ve azablardan kurtulamaz.

    5) İradeyi kuvvetlendirmek: İnsan, sağlam bir irade sahibi olmalıdır. Yararlı şeyleri öğrenip yapmalı, yararsız şeyleri de, sırf şunu bunu taklid hevesi ile yapmamalıdır. İnsan bir inanca ve bir huya sahib olmalıdır. Hakkı kabul etmeli, haksız ve zararlı olan bir şeyi de, herhangi bir düşünce ile öne sürüp kıymetlendirmeğe çalışmamalıdır. Böyle bir hafiflik insana yakışmaz.

    6) Aklı ve zihni ilim, irfan nurları ile aydınlatmak, kalbde yararlı ve yüksek duyguları uyandırmak, İslâmda ilim ve marifet kazanmak pek önemli bir görevdir. İnsan akıllıca yaşamalı ve daima gerçek arkasından koşmalıdır. Yanlış fikirlerden, aldatıcı, sözlerden, yaldızlı muhakemelerden, zararlı törelerden, batıl inançlardan, hasis duygulardan kaçınmalıdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

    “İnsanın dayanacağı şey aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.”

    Ailevi Görevler

    Aile hayatı, toplumsal varlığın başlangıcıdır. İslâmda aile teşkilâtı pek önemlidir. Aile ferdleri, başta zevc ile zevceden ve bunların çocuklarından ibarettir. Bunların karşılıklı görevleri vardır.

    1) Kocasının başlıca görevleri: Zevcesi ile güzel geçinmek, onu korumak, onun nafakasını (geçim ihtiyaçlarını) karşılamak, kendisine doğruluktan ayrılmamaktır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

    “Sizin hayırlılarınız, kadınları için hayırlı olanlarınızdır.”

    Diğer bir hadis-i şerif de, şöyle:

    “Kadınlara ancak kerim olanlar ikram eder, kötü olanlar da ihanet eder.”

    2) Kadınların başlıca görevleri: Kocasının dine uygun olan emirlerini tutmak, onun namus ve şerefini korumak, bulunduğu hale kanaat etmek, israftan kaçınmak, ev hanımı olacak bir şekilde bulunmaktır. Mutlu bir şekilde yaşamanın yolu budur.

    3) Çocukların ana-babalarına karşı başlıca görevleri: Onlara saygı gösterip itaat etmektir. Kendilerinin hayatına sebeb olan, kendilerini yıllarca sevgi ve şefkatla kucaklarında beslemiş bulunan ana-babalarına karşı “öf bile demeleri caiz değildir. Ana-babasına bakmayan, onların dine uygun emirlerini dinlemeyen, onların ihtiyaç zamanlarında yardımlarına koşmayan bir çocuk, hayırlı evlâd olma şerefınden yoksun kalır, toplum içinde yararlı olmaktan çıkar, hem de Yüce Allah´ın azabını hak etmiş olur.

    Babalar saygı bakımından, analar da yardım bakımından önde gelirler. Bununla beraber ananın hakkı babadan iki kat fazladır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

    “Cennet anaların ayakları altındadır.”

    Hayırlı çocuklar, yalnız babalarına ve analarına değil, onların ölümünden sonra onların dostlarına da saygı gösterir ve mezarlarını ziyaret ederler. Çünkü bu saygı da, ana-babaya hürmet kısmındandır.

    4) Ana-babanın çocuklarına karşı görevleri: Dünyaya gelmelerine sebeb oldukları bu yavrularını güçleri yettiği kadar beslemek, terbiye etmek ve okutup bir kazanç yoluna koymaktır.

    Baba ile ana, çocuklarına karşı eşit hareket etmeli, onları okşamak ve gözetmek hususunda eşit tutmalıdır İki, bir kırgınlık ve bir çekememezlik duygusu meydana gelmesin.

    Ana ile baba, çocuklarına yumuşak davranmalı, kendilerini isyana götürmeyecek şekilde onları terbiye etmeye çalışmalı ve onlara karşı güzel bir fazilet örneği olmalıdır. Dokuz yaşına giren çocuklarını yataklarından ayırmalı, on üç yaşına girdikleri zaman namaz kılmayan çocuklarını hafifçe döğmeli, on altı yaşına giren çocuklarını da bir engel yoksa evlendirmeye çalışmalıdır. İyi çocuklar, Allah´ın birer kıymetli ihsanı demektir.

    5) Kardeşlerin başlıca görevleri: Birbirini sevmek, birbirine yardım edip saygı ve merhamet göstermektir. Kardeşler arasında pek kuvvetli bir bağ vardır; bunu daima korumalıdır. Hele büyük kardeşler, baba ve ana yerindedirler. Bunlara karşı büyük bir saygı göstermelidir.

    Maddî bir yarar yüzünden birbirine düşman kesilen kardeşler, iyi ruhlu kimseler sayılamazlar. Birbirine tutkun olan kardeşler, hayatta daima başarı sağlarlar.

    Şunu da ekleyelim ki, hizmetçiler de aile ferdlerinden sayılırlar. Bunlara karşı da, iyilik ve tatlılıkla hareket edip okşamalı, güçleri yetmeyecek olan işleri onlara yüklememelidir.

    Hizmetçiler de, insanlık bakımından efendilerine eşittirler. Bunlarında mümkün olduğu kadar terbiyelerine ve güzelce yaşamalarına bakmalıdır. Kusurlarını bağışlayarak onların hallerini güzellikle düzeltmeye çalışmalıdır.

    İctimaî (Toplumsal) Görevler

    Bilindiği üzere, insanlar yaratılış bakımından medenîdirler. Toplu bir halde yaşamak ihtiyacındadırlar. Bu yönden aralarında karşılıklı bir takım görevler bulunur. Bunlar gözetilmedikçe, toplum hayatı devam edemez, hiç bir işte düzen bulunamaz. Bu görevlerin başlıcaları şunlardır:

    1) Cemiyet ferdlerinin hayatını gözetmek: Her insan yaşamak hakkına sahibdir. Hiç bir kimsenin hayatına haksız yere tecavüz edilemez. İslâm gözünde bir insanı haksız yere öldüren, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Aksine bir insanın yaşamasına sebeb olan bütün insanları hayata kavuşturmuş gibi olur.

    2) Ferdlerin hürriyetini gözetmek: Yüce Allah aslında bütün insanları hür olarak yaratmıştır. Hiç bir kimse meşru bir sebep olmaksızın esir edilemez. Ancak hürriyetlerin çerçevesi belirlidir. Her insan her istediğini yapmak yetkisine sahib değildir. Öyle olsa, cemiyetin hürriyeti kaybolur gider. Herhangi bir sebeble esir olmuş kimseleri hürriyetlerine kavuşturmak, İslâmda büyük bir hayır sayılmaktadır.

    3) Ferdlerin vicdanlarını gözetmek: Vicdan İlahî bir kuvvettir, ruhun bir özelliğidir. İnsan, bozulmayan bir vicdanla, iyi şeylerle kötü şeylerin arasını ayırabilir. Vicdanın kıymeti dışardaki eserlerinden anlaşılır. Fena harekette bulunan insanın, iyi bir vicdana sahib olduğu söylenemez. İslâm, bütün insanların hidayet ve mutluluğunu isteyen vicdanlara büyük önem verir. Kirli vicdan sahiblerinin de hallerine acır, kendilerini doğru yola getirmeye çalışır. Fakat hiç bir kimsenin vicdanına başkalarının musallat olmasına cevaz vermez. İnsanlar birbirlerini iyilikle uyandırmaya ve hallerini düzeltmeye çalışırlar. Birbirlerinin vicdanına hakim olmaya çalışamazlar. Vicdanlara bakan ancak Yüce Allah´dır. Herkesi vicdanındaki duygularından dolayı mükâfatlandırır veya azab eder. Yalnız şunu da söyleyelim ki, kötü vicdanları düzeltmek için yapılacak olan bilinçli uyarıları ve öğütleri, vicdanlara karışma şeklinde anlamak doğru değildir.

    4) Ferdlerin ilmî görüşlerini gözetmek: İslâmda onun bunun fikrine, ilmî, görüşüne tecavüz edilmesi caiz değildir. Şu kadar ki, herhangi bir fikrin ve kanaatın doğru olup olmadığına, yine ilmî bir şekilde müdahale etmelidir. Çünkü bir hakkın meydana çıkması, ancak bu sayede mümkün olur. Bir batılın kötülüğünden cemiyetin kurtulabilmesi de ancak böyle yapmakla mümkündür.

    5) Ferdlerin namus ve şereflerini gözetmek: İslâm dininde herkesin namus ve şerefi saldırıdan korunmuştur. Böyle bir saldırı ağır bir cezayı gerektirir. Bunun içindir ki, İslâmda gıybet, iftira, alay etme, sövme ve kötü söyleme kesinlikle haramdır. Başkalarının namus ve şerefine saygı göstermeyen kimse, namus ve şeref duygusundan yoksundur. Cemiyetin kutsal duygularına saldıran bir canavar gibidir.

    6) Ferdlerin mülkiyet haklarini gözetmek: İslâmda herhangi kimsenin mülkiyet hakkına, mülküne ve tasarruf hakkına tecavüz etmek haramdır. Herkesin kazancı kendine aittir. Herkesin meşru surette kazandığı malları tecavüzden korunmuştur. Cemiyetin ilerlemesi ve medenî bir halde yaşayabilmesi, ancak bu korunma ile mümkün olur. Bir cemiyeti meydana getiren ferdlerin servet ve meslek bakımından değişik derecelerde olmaları, hikmet ve ihtiyaç gereğidir. Herkes Allah´ın taksimine razı olmalıdır. Herkes meşru şekilde çalışıp servet kazanmalıdir. Temiz ve huzurlu bir cemiyet hayatının başka şekilde devamına imkân yoktur.

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email
    admin

    Related Posts

    İtikat Kitabı

    İman ve İslam´ın Niteliği

    Peygamberlere İman

    Leave A Reply Cancel Reply

    • Son Eklenenler
    • Çok Okunanlar
    20 Mart 2017

    Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç

    4 Haziran 2016

    Ramazan Risalesi

    16 Mayıs 2016

    Tasavvuf Risalesi – Bediüzzaman

    20 Nisan 2016

    Bir Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri

    18 Nisan 2016

    Şer’i Delil Karşısında Keşf ve İlham İddiası Geçersizdir

    20 Mart 2017

    Bir Geleneği Olmak Mahmud Erol Kılıç

    7 Temmuz 2015

    Şeyh İzzeddin Hazretlerinin Vasiyetleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh İzzeddin Hazretlerinin Hayatı ve Yolunun Özellikleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh Alaaddin Hazretlerinin Dilinden Şeyh Ahmed Haznevi Hazretleri

    7 Temmuz 2015

    Şeyh Hazretin Sözlerinden Seçmeler

    • İslam Kültürü
    17 Kasım 2015

    Abid-Arif

    17 Kasım 2015

    Adak

    17 Kasım 2015

    Adet-i İlahiyye-İstidrac-Mucize

    17 Kasım 2015

    Ağlamak

    17 Kasım 2015

    Ahiret Yolculuğu

    • Haznevi Ekolü
    9 Temmuz 2015

    Allah İsmi Celili İle Zikretmek

    9 Temmuz 2015

    İnşirah Suresi ve Manevi Hayatımız

    9 Temmuz 2015

    Kuran-ı Kerim´de Zikir ve Tasavvuf Yolu

    9 Temmuz 2015

    Vesile Takva Cihad ve Tasavvuf

    8 Temmuz 2015

    Haznevi Mürşidlerine Genel Bir Bakış

    • Şeyh Muhammed Muta
    18 Şubat 2016

    Gerçek Muhabbet

    18 Şubat 2016

    Sünnetin Önemi ve İttiba

    17 Şubat 2016

    12 Rebiülevvel

    15 Şubat 2016

    Allah (c.c.) ve Rasulünü (sav.) Yüceltmenin Hakikatı

    15 Şubat 2016

    Müminlerin Hangisi Daha Akıllıdır ?

    Latest Reviews
    Etiket Bulutu
    abdest ahiret Allah bayram namazı cemaat cuma duası cuma namazı dua edep ehli sünnet ezan fitre gece namazı hac haram hatim hayrı istemek haznevi hilal imam iman irfan islam itikaf kuran musibet namaz niyaz orucun önemi oruç pişmanlık ramazan ramazana veda ramazan ayının büyüklüğü sadaka secde tasavvuf teravih tevbe teyemmüm tövbe umre yakarış yalvarış zekat
    Recent tabs widget still need to be configured! Add tabs, add a title, and select type for each tab in widgets area.
    © 2015 Haznevi.net

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.