Tevbe: 9/117-118, Fetih: 48/18-19, Tevbe: 9/100, Haşr: 59/8-9, Zumer: 39/23, Secde: 32/15, 17, Şura: 42/26, 29, Ahzab: 33/23-24, Zumer: 39/9.
(Ey müslümanlar) Muhammed erkeklerinizden hiçbirinizin babası değildir. (Dolayısıyla peygamberliğinden önce evlâd edindiği Zeyd’in de öz babası değildir ki, onun boşadığı kadın peygambere haram olsun). O, Allah’ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir. (Ahzâb: 33/40)
Ey peygamber! Şüphesiz ki Biz seni şahid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. (Ahzâb: 33/46)
(Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Biz seni (Kıyamette ümmetin üzerine bir) şahid, (inananları cennetle) müjdeleyici ve (inanmayanları da cehennemle) korkutucu olarak gönderdik. (Fetih: 48/8)
Ki (siz mü’minler) Allah’a ve O’nun peygamberine inanasınız. O’n(un dâvâsın)a yardım edesiniz. O’nu yüceltesiniz. Sabah ve akşam O’nu tesbih edesiniz! (Fetih: 48/9)
(Ey Muhammed!) Doğrusu, Biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcıolarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu tutulmazsın! (Bakara: 2/119)
(Ey Rasûlüm!) Biz seni (rahmet ile) müjdeleyici ve (azab ile) uyarıcı olarak hak (Kur’ân) ile gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki içinden bir uyarıcı (peygamber) geçmiş olmasın. (Fâtır: 48/24)
(Ey Rasûlüm!) Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve (azabımızdan da) uyarıcı (bir peygamber) olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler. (Sebe’: 34/28)
(Ey Rasûlüm!) Biz seni ancak müjdeleyici olarak ve korkutucu olarak gönderdik. ((Furkan: 25/5)
(Ey Muhammed!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya: 21/10)
O (Allah), Rasûlünü hidayet ve hak dinle gönderendir ki müşrikler istemese dahi onu(n dinini) bütün dinlerin üstüne çıkarsın. (Sâf: 61/9)
(Zikret) o günü ki her ümmetin içinde kendilerinin üzerine kendilerinden bir şahit göndereceğiz. Seni de (ey Muhammed) onların üzerine şahit getiririz. Biz Kitab’ı sana her şey için bir açıklama, bir hidayet, rahmet kaynağı ve müslümanlar için de bir müjdeci olarak indirdik. (Nahl: 16/89)
İnsanlardan birtakım beyinsizler; “Acaba onları üzerinde bulundukları kıblelerinden döndüren nedir ” diyecekler. (Ey Muhammed!) de ki: “Doğu ve Batı Allah’ındır. Allah dilediğini doğru yola iletir.” (Bakara: 2/142)
Allah onlara şiddetli bir azab hazırlamıştır. O halde ey iman eden akıl sahipleri! Allah’tan korkun. İşte Allah size bir zikir (Kur’an) gönderdi. (Talâk: 65/10)
(Ve) Allah’ın (emir ve yasaklarını) açıklayan âyetlerini sizlere okuyan bir (de) elçi (gönderdi) ki iman edip salih ameller işleyenleri (küfrün) karanlıklar(ın)dan çıkarsın (diye). Kim Allah’a iman edip salih amel işlerse Allah onu (ahirette) içlerinde ebedî kalmak üzere cennetlere koyacaktır. Allah ona gerçekten güzel bir rızık vermiştir! (Talâk: 65/11)
Andolsun ki Allah mü’minlere, kendilerine (Allah’ın) âyetlerini okuyan, onları (tebliğatıyla küfürden) arıtan, Kitab ve Hikmet’i öğreten, kendi içlerinden bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. Oysa onlar daha önceleri apaçık bir sapıklığın içindeydiler. (Âl-i İmran: 3/164)
Nitekim (nimetim olarak) aranızdan size bir peygamber olarak (Hz. Muhammed’i) gönderdik ki size âyetlerimizi (Kur’an’ı) okusun, sizi (şirkten) temizlesin ve size Kitab ve Hikmet’i öğretsin. Sizlere bilmediklerinizi de öğretsin. (Bakara: 2/151)
(İbadet ederek) Beni anın ki ben de sizi (sevap vererek) anayım! Bana şükredin, nankörlük etmeyin! (Bakara: 2/152)
Andolsun gerçekten size kendinizden olan bir peygamber geldi. Sıkıntıya düşmeniz O’na ağır gelir. Size pek düşkün, mü’minlere pek merhametli, şefkatlidir. (Tevbe: 9/128)
Allah’tan (gelen) bir rahmetten ötürü (Ey Muhammed!) sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, kesinlikle etrafından dağılırlardı. Onları affet, onlar için mağfiret dile, iş hususunda onlarla istişare et! (İstişareden sonra) Karar verdiğinde de Allah’a güven! Muhakkak ki Allah, kendisine güvenenleri sever. (Âl-i İmran: 159)
Siz ona yardım etmeseniz de Allah ona (Muhammed’e) muhakkak yardım eder. Hani sadece ikiden biri olarak kâfirler onu çıkardığında, ikisi (Sevr dağındaki) mağarada iken (“Müşrikler ayaklarının dibine baksalar bizi görecekler” diye endişelenen) arkadaşına şöyle diyordu: “Sakın hüzne kapılma! Elbette Allah bizimle beraberdir.” Böylece Allah da ona sakînesini indirmiş, onu sizin görmediğiniz (melekten) ordularla desteklemişti. Küfre sapanların da kelimesini (şirk dâvâlarını) alçaltmıştı. Allah’ın kelimesi (şehadet kelimesi) ise en yüce olandır. Allah üstündür, hikmet sahibidir. (Tevbe: 9/40)
Muhammed Allah’ın Rasûlü’dür. Onunla beraber bulunanlar da kâfirlere karşı şiddetli (çetin) ve kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükû ve secde edenler olarak görürsün. Onlar Allah’tan bir lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. İşte onların Tevrat’taki vasıflan (budur). İncil’deki vasıflarına gelince; (onlar) bir ekin gibidirler ki filizini çıkardı. Derken onu güçlendirdi, kalınlaştı ve gövdesinin üstüne dikildi. (Ekinin böyle gelişmesi) ekicilerin hoşuna gider. (Allah) Onlarla (müslümanları çoğaltıp gürleştirmekle) kâfirleri de öfkelendirir. Allah onlardan iman edip, salih ameller işleyenlere (Ahiret’te) mağfiret ve büyük mükâfat va’detmiştir. (Fetih: 48/29)
Onlar yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de yazılmış buldukları o Rasûle, Ümmi Peygamber’e (Muhammed’e) tâbi olurlar. O (Peygamber) onlara marufu (iyiliği) emreder, onları münkerden (kötülükten) nehyeder. Onlara tayyibâtı (temiz şeyleri) helâl, habâisi (kan, dumuz eti, rüşvet ve faiz gibi pis şeyleri) de haram kılar. Üzerlerindeki ağırlıkları (olan bazı sorumlulukları) ve sırtlarında bulunan zincirleri (geçmişteki şeriatların ağır hükümlerini) kaldırır. Ona iman eden, saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla beraber inen o nura (Kur’an’a) tâbi olanlar var ya! İşte onlar felaha erenlerdir. (A’raf: 7/157)
Andolsun ki Allah (savaşa katılmamak için izin isteyenlere müsaade ettiğinden dolayı) Peygamber’e ve içlerinden neredeyse kalbi kaymak üzere iken güçlük saatinde Peygamber’e tâbi olan Muhacirler ve Ensar’a da tevbe nasib etti. Ve sonra onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir. (Tevbe: 9/117)
Ve (savaştan) geri bırakılan o üç kişi(nin de tevbelerini kabul etti). Yeryüzü tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmişti. Nefisleri de kendilerine dar gelmişti. Allah’tan yine Allah’a sığınmaktan başka çıkar yol olmadığını anlamışlardı. Allah, tevbelerini kabul için onları tevbe etmeye muvaffak kıldı. Muhakkak ki Allah tevbeleri çokça kabul eden ve çokça esirgeyendir. (Tevbe: 9/118)
(Ey Rasûlüm!) Andolsun ki Allah o ağacın altında (Hudeybiye’de ölünceye kadar Kureyşlilerle savaşacakları hususunda) sana biat ettikleri zaman mü’minlerden razı olmuştur. Allah onların kalplerindeki (sadakatleri)ni bildi ve onlara sekine (huzur) indirdi. Ve onları yakın bir fetihle (Hayber’in fethiyle) mükâfatlandırdı. (Fetih: 48/18).
Yine onlara alacakları birçok ganimetler bağışladı. Allah üstündür, hikmet sahibidir. (Fetih: 48/19)
Muhacirlerden ve Ensar’dan daha önce geçenlerle, (Bedir’de şehid olan ya da vefat edenlerle), onlara güzelce uyanlardan Allah razı oldu. Onlar da Allah’tan razı oldular. Allah onlara altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük zafer budur. (Tevbe: 9/100)
Ve (bu ganimet malları) fakir muhacirlere aittir. O muhacirler ki Allah’tan bir fazl ve bir hoşnudluk aramaktadırlar; Allah ve peygamberine (mal ve canlanyla) yardım etmekte iken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır. İşte onlar sadıkların tâ kendileridir. (Haşr: 59/8)
Muhacirlerden önce (Medine’yi) yurt edinenler ve imana sarılan kimseler (ensar) kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilen şeylerden ötürü gönüllerinde bir istek duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları kendilerinden üstün tutarlar. Kim nefsinin hırsından ve cimriliğinden korunursa, işte kurtulanlar onlardır: (Haşr: 59/9)
Allah kelâmının en güzelini (âyetlerinin biri diğerine) benzer ve tekrarlanmış bir kitap halinde indirdi. Rablerinden korkanların ondan (bu Kitap’tan azap âyetleri okunduğu zaman) derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine (yönelerek) yumuşar. İşte bu Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğini hidayete eriştirir. Allah kimi saptırırsa artık ona hidayet edecek yoktur. (Zümer: 39/23)
Bizim âyetlerimize ancak, âyetlerimiz hatırlatıldığı zaman büyüklük taslamadan secde etmek üzere yere kapananlar ve hamd ile Rablerini tesbih edenler iman ederler. (Secde: 32/15)
Hiçbir kimse, işlediklerinin karşılığı olarak kendileri için gözler aydınlığı olacak (nimetlerden) nelerin saklandığını bilmez. (Secde: 32/17)
O (Allah) iman edip, salih amel işleyenler(in duasını) kabul eder. Lütfundan da onlara daha fazlâsını verir. Kâfirlere gelince; onlar için şiddetli bir azap vardır. (Şûrâ: 42/26)
Göklerin, yerin ve bunların içinde (yaratıp) yaydığı canlıların yaratılışı da O’nun (kudretinin) âyetlerindendir. O dilediği zaman onları (tekrar) toplamaya kadirdir. (Şûrâ: 42/29)
(O) mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözünde sadakat gösteren nice erkekler vardır. İşte onlardan bazıları (Allah yolunda şehid olarak) adadığını yerine getirdi. Bazıları da (şehid olmayı) bekliyor. Onlar (sözlerini) hiç mi hiç değiştirmediler. (Ahzâb: 33/23)
Ki Allah doğruluk gösterenleri sadakatlarından ötürü mükâfatlandırsın. Münafıklara gelince; (Allah dilerse) onlara azab eder, dilerse tevbelerini kabul eder. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir. (Ahzâb: 33/23)
Yoksa o (inkâr eden kimse), Ahiret’ten çekinip, Rabbinin rahmetini umarak gece saatlerinde secdeye kapanan, kıyamda iken (gecenin saatlerini) ibadetle geçiren kimse (gibi) midir (Ey Rasûlüm!) De ki: “(Allah’ı veya ilâhî gerçekleri) Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu ” Ancak akıl sahipleri öğüt ve ibret alırlar. (Zümer: 39/9) [1]
——————————————————————————–
[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/19-24.