Cin

0

Yemen´de yetişen velîlerden Ebû Şu´be Hadramî (rahmetullahi teâ lâ aleyh) hazretlerinin talebelerinden birinin şöyle haber verdiğini Cündî nakleder: Günlerden bir gün her günkü âdetim üzere kendisinden ders okumak üzere Mescid-i Ebû Şu´be´ye gittim. Mescidin kapısına var­dığımda içeride bir grup kimsenin hocam ile konuştuklarını duydum. Ya­nında ziyâretçileri olduğunu düşünerek rahatsız etmemek için içeri gir­medim. Bir müddet bekledim. Konuşmalar kesilince, kapıda beklediğimi bildirmek için öksürür gibi ses çıkardım. Hocam; “Kim o ” deyince, is­mimi söyleyerek; “Hizmetçiniz filân kimse.” dedim. “Gir!” buyurdu. İçeri girdiğimde hocamın yanında hiç kimse yoktu. Sonra; “Ey efendim! Biraz önce sizinle berâber bâzılarının konuştuğunu, size bâzı şeyler sorup, si­zin de cevap verdiğinizi duymuştum ve ziyâretçilerinizin bulunduğunu zannetmiştim. Fakat burada sizden başka kimse yok. Hikmeti nedir ” diye sorduğumda; hocam hayret edici bir hal ile; “Sen o konuşmaları duydun ha!” buyurdu. “Evet.” dedim. Bunun üzerine; “Yanımda cin tâife­sinden olan talebe kardeşlerinizden bir grup vardı. Bâzı meseleleri sor­dular ben de cevaplandırdım. Sonra gittiler.” buyurdular.

Hindistan´da yetişen büyük velîlerden Muhammed Saîd Fârûkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hakkında Hâşim-i Keşmî hazretleri şöyle anlattı: “Hazret-i Mahdumzâde Muhammed Saîd bu fakîre anlattı: “Bir gece kendi evimde, pencereleri içerden kapayıp uyuyordum. Gece­nin bir kısmı geçmişti ki, bir kimse kuvvetle kapıyı çaldı. “Acabâ bu sa­atte kimdir ” diye hayret ettim. Her ne kadar; “Kim var orada ” deyip ba­ğırdıysam da cevap vermedi. Kapının yanına gelip, kapıyı açmak iste­dim. O kimse kapıyı kendi tarafına çekti. Ben de bana doğru çektim. Bu esnâda hazret-i İmâm´ın sesini duydum. Bana; “Muhammed Saîd hazır ol!” buyurdular. Onların sesi gelir gelmez, kapıdaki zât kayboldu. Daha sonra babamın huzûruna gidince, daha ben olayı anlatmadan; “Bu gece senin evine cin girip sana eziyet vermek istedi. Bunu farkettim, bağırdım ve onu kovdum.” buyurdular.” Buna temasla, hazret-i İmâm´ın yüksek talebelerinden bir kısmı, onların mübârek dillerinden naklederek şöyle anlattılar: “Bir gece evimde, uyumak için yattım. Tam gözlerimi kapayıp, uykuya dalarken, bir cinin bana tesir ve tasarruf etmek istediğini anla­dım. “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh…” mübârek kelimesini okudum. Bu kelime ağzımdan çıkar çıkmaz meleklerin gelip, o cini parça parça ettik­lerini, yanında olanları etrafımdan koğduklarını ve filân yere götürdükle­rini gördüm.”

Hindistan´da yetişen evliyânın büyüklerinden Şâh-ı A´lâ (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin torunu ve halîfesi olan Şâh Muhammed şöyle anlatır: “Daha küçüktüm. Dedem ve aynı zamanda hocam olan Şâ- h-ı A´lâ´nın yanındaydım. Gece yarısını çok geçmişti ki, yüksek dedemin; “Cemâl! İbriğimi getir!” diye seslendiğini duyarak uyan­dım. Baktım. Be- yaz elbiseli, uzun boylu birisinin dedemin huzûrunda bulunduğunu gör- düm. Ayakta ve edeble bekliyordu. O tanımadığım kimse su döküp, de- dem abdest aldı. O şahıs dedemin işâreti ile ibriği kaldırıp bir kenara koydu. Geri gelip el bağlayarak durdu. Dedem; “Ce­mâl! Gidebilirsin baş- ka iş yok” buyurdu. O şahıs birkaç adım gitti ve bir anda gözden kaybol- du. Ben birden çok korktum. Dedeme, o kimsenin kim olduğunu suâl ettim. “Sus! Sen onun kim olduğunu şimdilik anlaya­mazsın.” buyurdu. Ben edebimden ağzımı açıp tekrar soramadım. Her hâlde evliyânın hiz- metine gelen ricâl-i gaybdendir diye düşündüm. Daha sonra anladım ki, o gördüğüm şahıs, dedemin hizmetinde bulunan cin­lerden biri imiş.”

Hindistan´ın büyük velîlerinden Şeyh Tâc (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hakkında rivâyet edilir ki: bir zaman sefere gitmişti. Gittikleri yerde talebeleri ile oturmuş sohbet ederken oraya biri geldi. Şeyh Tâ- cüddîn´in elini öptü. O ise bu gelen kimseyi hiç tanımıyordu. Gelen kim- se; “Efendim! Ben cinlerdenim. Burası bizim kaldığımız yerdir. Sizin tale- beniz olmak, feyz ve bereketlerinizden istifâde etmek istiyorum. Sizin gi- bi yüksek zâtları pek görmedik. Bunun için sizi çok sevdik.” dedi. Cinnin bu sözlerini dinleyen Şeyh Tâcüddîn onun arzusunu kabûl edip, soh- betlerinde bulunabileceğini, böylece arzu ettiklerine kavuşacağını bil- dirdi. Cin sevinerek oradan ayrıldı. Daha sonraki sohbetlere bu cin ge­lir, o büyük zâtı dinlerdi. Bu cinnîyi, Tâcüddîn hazretlerinden başkası görmezdi.

Share.

About Author

Leave A Reply