Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Salat ve selam Efendimiz Muhammed’e , aile ve ashabına olsun.Kardeşlerim, ben fakir kul, imkanım olsa, her gün Şeyh Hazretlerinin tâbileriyle görüşmeyi arzuluyorum. Ancak sizin de bildiğiniz gibi, çok arzu ettiğim bu hususa sağlığım el vermiyor. Doktorlar kalabalığa katılmama yasak koydular. Yorulmamam gerektiğini ısrarla vurguluyorlar. Bütün bunlara rağmen bu buluşmayı sağlayan Rabbime hamd ediyorum. Allah’a yalvarıyorum ki, aramızdaki bağları güçlendirsin ve bu buluşmamız sadece kendi rızası için yapılan bir iş olarak kayıtlara geçsin.
Kardeşlerim, Yüce Allah (c.c.), taat ve ibadetle imar etmeleri için, insanoğlunu yeryüzünde halife kılmıştır. Kuşkusuz taat ve ibadet, ancak nefsi ıslah etmeye önem verip, onu arındıran kimsenin yapabildiği işlerdir. Nefsini tezkiye edip kötülükten arındıran kimse ibadetlerde başarılı olur. Nitekim yüce Allah nefsini arındıranı övdüğü gibi, ihmal edeni de yermiştir. Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki, “Nefsini arındıran zafere ulaşmıştır.” (Şems, 9) Yani nefsini günahlardan ve ayıplardan temizleyip paklayan ve Allah’a ibadet etmekle yüceltip, yararlı ilim ve salih amellerle yükselten kimse başarıya ulaşmıştır. Yüce Allah yine buyuruyor ki, “Nefsini ihmal eden zarar etmiştir.” (Şems, 10) Yani nefsini günah ve ayıplarla kirletip, yoldan çıkaran zarar etmiştir.
Geçmiş büyüklerimiz bu işle çok büyük önem vermişlerdir. Çünkü onlar biliyorlardı ki, nefsin arındırılması ya da başka bir deyişle ihsan makamı, İslam ve imandan sonra dinin üçüncü büyük temelidir. Nitekim Hazret-i Peygambere (sav.) ihsan ile ilgili bilgi sorulduğunda, “İhsan, Allah’a, O’nu görüyormuşçasına ibadet etmedir. Çünkü sen O’nu görmezsen de O seni görür.” (Buhari, İman, 37) buyurmuştur. Kuşkusuz gerçek İslami tasavvuf, müslüman insanın elinden tutar ve onu, dinin özü olan ihsan makamına ulaştırır. Zaten Nakşibendi-Haznevi tarikatının başlıca hedefi de nefsi ıslah etmek ve İlahi muhabbete ulaşmaktır.
Babam Şeyh Hazretlerinden (k.s.) şunu duydum: “Nakşibendi-Haznevi tarikatının prensiplerini uygulamak o kadar kolay değildir. Büyük yarar ve sevaplar içeren bu adap ve prensipler, nefse ağır gelmektedir. Bu ilkeler, sürekli kötülüğü emreden nefsin hoşuna gitmez. Ona çok ağır gelir.”
Muhterem kardeşlerim, durum böyle olunca müridin önünde iki yol vardır, ya nefse boyun eğip bu muhteşem fayda ve sevaplardan mahrum kalacak veya nefse savaş açıp büyük fayda ve sevapları elde edecektir. Şu halde mürid kendisi için bir durum değerlendirmesi yapıp, hangi seçeneğin kendisi için daha faydalı olduğuna karar vermek durumundadır. Hiç kuşkusuz akıllı insan, nefse karşı çıkma ve ona savaş açma yolunu tercih edecektir. Görüldüğü gibi iş, pek de kolay değildir. Kuşkusuz zayıf iradeli insanlar nefislerine boyun eğerler. Bu tiplerin iradesi çok zayıf ve dini hassasiyeti sıfırdır. Yani iman gücünden mahrum bir özelliğe sahiptirler.
Mürit nefse muhalefet edip, onu taat, ibadet ve salih amele zorladığı zaman bu müridin durumu iyiden daha iyiye, güzelden daha güzele dönüşecektir. Kötülüğü emreden nefis, itaatkar bir nefis halini alacak ve ancak ibadet, zikir ve İlahi murakabe ile rahat eden bir özelliğe bürünecektir. Bu yüzden Bayezıd-ı Bistami (k.s.) şöyle buyurmaktadır, “Allah’a yönelttiğimde ağlayan nefsimi devam ve ısrar ile güler hale dönüştürdüm.” İşte o zaman bu mürit, basamak basamak ilerleyecek ve sonuçta İlahi muhabbete ulaşacaktır. Nitekim Nakşibendi-Haznevi tarikatına intisap etmenin temel amacı da budur.
Ancak değerli kardeşlerim üzülerek ifade edeyim ki, bazen çok basit bir gerekçeyle nefsimizin peşinde koşuyor ve güzelim adabı terk ediyoruz. Aslında her birimiz kendi durumunu, yani doğru yolda olup olmadığını çok iyi bilir. Çoğumuz tarikatın adap ve usullerini, vird ve zikirlerini yerine getirme görevlerini ihmal etmektedir. Peki nefsine vazifelerini yaptıramayan kişi, tarikatın faydalarını nasıl bekleyebilir? Böyle bir beklenti içine girmeye hakkı var mıdır?
Kardeşlerim, bazen sıradan bir gerekçenin arkasına sığınarak görevlerimiz terk edebiliyoruz. Mesela, bugün çok meşgulüm virdlerimi çekmeye vaktim yok, diyebiliyoruz. Oysa gerçek ve sadık mürit, tarikatın faydalarından mahrum kalmamak için hiçbir mazeretin arkasına sığınmaz.
Şu halde tarikat adabı hususunda eksiklerimizin farkında olmamız lazım. Hatta bu ihmalkar insanların bir kısmı, şeriata aykırı hareket etme durumuna kadar gidebilir. Öyleyse temel görevimiz, ömrümüzün kalan kısmını İlahi rızayı elde etmek için harcamaktır. Selef-i salihinin ve tarikat büyüklerimizin metotlarını uygulayarak bu sıkıntımızı gidermemiz lazımdır. Şunu ifade edelim ki, geçmiş büyüklerimiz daha bilgili, daha takvalı, daha ihlaslı ve daha sadık idiler. Onlar büyük çaba ve gayretlerle istenen maksada ulaştılar. Büyük tecrübeler sonucu mükemmel sonuçlar elde ettiler, araştırdılar, incelediler ve maksatlarına ulaştılar.
Kardeşlerim, bir an önce usul, ilke ve adabımıza dönerek, vazifelerimizi yerine getirmeli ve yasaklardan kaçınmalıyız. Öldürücü zehir niteliğindeki dünya sevgisini bir kenara bırakarak, kendimize gelmemiz şarttır. Bundan başka seçeneğimiz de yoktur. Kötülüğü emreden nefsi frenlemenin ve dünya sevgisinden kurtulmanın başlıca ilacı bu adap ve prensiplerdir.
Garip bir durumdur ki, bazı tarikat mensupları vird ve zikirlerini alır, buna bir süre devam eder sonra ihmal, tembellik ve bıkkınlıktan dolayı bu görevlerini terk eder ve cahilliğinden, ben bu adaptan hiçbir fayda görmedim, der. Bu bilgisiz insan zannediyor ki, bu görevleri yerine getirmek sadece birkaç gün veya ay ya da bir iki seneden ibarettir.
Oysa değerli kardeşlerim, bu adap, ilke ve prensipler Allah’ın şeriatından alınmıştır. Ömür boyu şeriatı uygulamakla emir olunduğumuz gibi, bu adabı da yerine getirmemiz gerekir. Kıymetli kardeşlerim, bu bir sabır işidir, ihlas, ısrar ve devamlılıkla birtakım faydalar elde edilebilir.
Buna göre müridin görevi, fayda hissetmezse de evrad ve ezkarına devam etmek, zorlamayla da olsa görevlerini sürdürmektir. Gerçek sadık mürit, inşallah eninde sonunda hedeflenen maksadına ulaşacaktır. Ancak üzülerek belirteyim ki, insanların pek çoğu evrad ve ezkarını terk ediyor. Uzun kış gecelerinde bile teheccüdlerini kılmıyor ve nefsine teslim oluyor. Bu durumdaki bir müridin hedefine ulaşması mümkün müdür?
Şunu da ifade edelim ki, maksada ulaşmak için bu ilke ve adabı uygulamak önemli ise de, daha da önemlisi amelleri sadece ihlaslı bir şekilde Allah’ın rızası için yapmaktır.
Kardeşlerim, kuşkusuz zikrin büyük bir yararı vardır. Ancak zikrin neticesi zikrin kendisinden de daha değerlidir. Çünkü zikir sayesinde mürit İlahi murakabe makamına ulaşır. Şüphesiz murakabe makamı zikir makamından çok daha yüksektir. Şu bir gerçek ki, doğru başlanan bir işin sonucu da doğru olur. Yanlış atılan adımlar ise hayal kırıklığına uğratır. Meşhur ifadedir, insan ne ekerse onu biçer.
Buna göre bu ilke, edep ve prensiplere doğruluk ve ihlasla sarılanın durumu, diğerlerinden farklı olur. Her işte ve her konuda farklılığını fark ettirir. Tecrübelerle sabittir ki, bu güzel özelliklere sahip olan insan, bizlerden sadece Allah’ın emrettiğini yapmamızı ve yasaklarından uzak durmamızı ister.
Kardeşlerim, yüce Allah (c.c.) bizlere dünyevi maksatlardan uzak, kişisel duygulardan arındırılmış tertemiz ilke ve prensipler nasip etmiştir. Sizden ricam, bu prensipleri çiğneme, bozma ve dejenere etme konusunda hiç kimseye fırsat vermeyiniz.
Kardeşlerim, yaklaşık dört yıldır Türkiye’deyiz. Bir kısım insanların Şeyh’in ailesini ve tarikatı kötü kişisel emelleri için kullandıklarını görüyoruz. Siz de biliyorsunuz ki, “el-Haznevi” ismini taşıyan pek çok insan var. Bu ismi kötüye kullanan söz konusu insanlarla ilişkisi olan herkes Haznevi tarikatını bozma gayreti içerisindedir.
Kardeşlerim, işte bugün benden duyuyorsunuz, aranızdayım ve açıklıkla ifade ediyorum ki, sizden, bizim adımıza herhangi bir menfaat temin etmeye çalışan kimse ile bizim alakamız yoktur. Bu kişinin Şeyh’in vekili, hizmetçisi veya talebesi olması durumu değiştirmez hatta Şeyh’in oğlu bile olsa fark etmez.
Kesin bir biçimde ifade ediyorum ki, bütün bunlar benim bilgimin haricindedir. Mesela bu kötü niyetliler, Suriye’deki malum olaylar dolayısıyla Şeyh’in ailesi sıkıntılı bir duruma düşmüştür, yardım edilmesi gerekir gibi gerekçeyle karşınıza çıkabilir. Kesin olarak biliniz ki, bu sizi kandırmaya çalışan bir haindir. Bu insan kötü emelleri için sizi alet etmektedir. Bu yüzden çok rica ediyorum uyanık olunuz. Bu hainlikleri yapanlar kendi kafalarına göre hareket etmektedirler, yine rica ediyorum ki, böyle bir durumla karşılaştığınızda bana mutlaka haber veriniz ki, bu haini ben de tanıyayım. Çünkü bu tip işler, Şeyh’in tarikatını yaralamakta ve nezahetine gölge düşürmektedir.
Kardeşlerim, Allah’a hamd olsun ki, Rabbimiz bize yeter. Biz de diğer insanlar gibi çalışıp çabalıyoruz. Helal ticaretimizle uğraşıyoruz. Malımız, mülkümüz var, dolayısıyla hiç kimseye el açmaya ihtiyacımız yoktur. Tarikatı dünyevi maksatlarımız için kullanmayı, asla aklımızın ucundan bile geçirmeyiz. Allah’a şükürler olsun ki, Türkiye’de de Suriye’de de veya başka yerde de misafirlerimize bakmaya gücümüz vardır.
Şeyh’in tarikatını imkanlarımız ölçüsünde sürdürmek kuvvetini yüce Allah bize bahşetmiştir. Amacımız para toplamak olsa, başkasına ne gerek var ki, bizzat kendim isterim sizden. Allah korusun, ben böyle bir şey yapsam, Şeyh’in tarikatının itibarını zedelemiş ve emanete hıyanet etmiş olurum.
Kardeşlerim, bu durumu burada hazır bulunanlar lütfen burada bulunmayanlara da iletsin. Ayrıca beni bu işlerden de habersiz zannetmeyiniz. Olup bitenlerin farkındayım, ancak bu hainlerin pişmanlık duyup hatalarından dönmeleri ümidiyle sabrediyorum.
Kardeşlerim, pek çok öğüt ve nasihatı duyduk, hep birlikte çok şeyler işittik, bize düşen sadece öğrendiklerimizi uygulamaktır. Yüce Allah’tan temenni ve niyaz ediyorum ki, emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınma konusunda bizi muvaffak etsin. Bize ihlaslı ameller nasip etsin. Meşayihimizin ve sadat-ı kiramın (r.anhüm)bereketlerinden bizleri mahrum etmesin. Rabbimizin her şeye gücü yeter.