Hz. Ebu Bekir´in Müslüman Oluşu

0

Hz. Ebu Bekir´in mi yoksa Hz. Ali´nin mi önce müslüman oluşu meselesine girmeyeceğiz. Çünkü bu, İslam´da tefrika ya­ratmak isteyen kimselerin ortaya attıkları ve bölücülük koku­su taşıyan bir meseledir. Şiiler, Hz. Ali´nin Hz. Ebu Bekir´den önce müslüman olduğunu iddia etmekte; buna karşın Emevi-lerle Nasıbiler (Hz. Ali´ye ve evladına düşmanlık eden kimse­ler) Hz. Ebu Bekir´in Hz. Ali´den önce müslüman olduğunu sa­vunmaktadırlar Bizim bu konuya girmemiz gereksizdir. Bu guruplardan herbiri sahabilerden bir kısmının kendi görüşlerini te´yid ettiklerini ileri sürmektedirler.Bizim görüşümüze göre, her ikisi de İslam´a ilk giren erkeklerdendir. Ebu Bekir o za­manlar olgun bir erkek olup kırk yaşına yaklaşmıştı. Hz. Ali ise on yaşındaydı. Henüz buluğ çağına ermemişti, ama meseleleri anlayan mümeyyiz bir çocuktu. Kötülükleri reddederek, kendi­sine söylenenleri düşünerek İslam´a girdi. Önce de anlattığı­mız gibi, İslam fıkkıhçıları, mümeyyiz çocuğun İslam´a girişini sahih saymaktadırlar. Her ne kadar bu yaştaki bir çocuğun ir-tidadının azaba neden olup olmayacağı hususunda ihtilaf et­mişlerse de, müslümanlığa girişinin sahih olacağını söylemiş­lerdir.

Hz. Ebu Bekir Peygamber efendimizin risaletle görevlendi­rildiğini duyar duymaz, İslam´a koştu. Adı atik, ya da Abdül-Kabe idi. Peygamber efendimiz ona Abdullah adını verdi. Anla­tıldığına göre, annesinin hiçbir erkek çocuğu hayatta kalmaz-mış. Allah, Ebu Bekir´i nasib ettikten ve Ebu Bekir yaşadıktan sonra, annesi ona atik adını vermiş. Çünkü o ölümden azad ol­muştu. Atik kelimesi, azatlı kimse anlamına gelir. Adının Ab-dul-Kabe olduğunu söyleyenler de olmuştur. Çünkü anası ona Abdul-Kabe adını vereceğini daha önceden adamıştı. Sonra Peygamber efendimiz, Ebu Bekir´e Abdullah adını vermeyi uy­gun gördü.

Ebu Bekir, Kureyşliler arasında temayüz eden bir şahsiyet­ti. Neseb alimlerindendi. Arapların neseblerini bilirdi. Önceki nesillerin haberleri konusunda bilgisi vardı. Dürüstlük ve gü-venilirliğiyle tanınmış bir tüccardı. Her ne kadar Muhammed (sav)in güvenirliği derecesinde bir şöhrete sahip olmasa da, Ku-reyş toplumu içinde güvenilir ve dürüst bir kimse olarak tanı­nırdı. Belki de güvenirlik, dostu Muhammed´den kendisine geç­mişti. Genel çizgilerde meşrepleri birbirine uyduğu, yaşları birbirine denk olduğu ve iki arkadaş oldukları için, Muhammed (sav)´in güvenirliği kendisine de geçmişti. Ebu Bekir putlardan uzak durma hususunda Peygamber efendimiz derecesinde ka­rarlı olmasa bile, yine de Allah onu Peygamber efendimize ya­kın bir dost olarak yaratmıştı. Aralarındaki fark şuydu: Cenab-ı Allah, Peygamber efendimizi Resul ve Nebi olması için yara­tıp gözetimi altında yaşatmıştı. Ebu Bekir´i ise Muhammed´e yakın takvalı bir dost olması için yaratmıştı.

Dostlukları ve arkadaşlıkları, birbirlerine ahlaki olgunluk içinde muamele etmelerini sağlamıştı. Peygamberlik alametleri görüldüğü ve bi´setin başlangıç günleri geldiği zaman Hatice, nerede olduğunu bilmediği zaman, Peygamber efendimizi Ebu Bekir´e sorardı. Huzursuz olduğu, tedirginlik duyduğu zaman onun yanına giderdi. Ravilerin anlattıklarına göre Hz. Ebu Be­kir, Peygamber efendimizin, kendisinden îslam´a girmesini is­temesinden önce müslüman olmuştur. Çünkü o dostu Muham-med´in peygamber olarak gönderileceğini daha önceden bekle­mekteydi. Varaka bin Nevfel´in, Muhammed (sav)´in peygam­berliği hakkında söylediklerini duymuştu. Varaka´nm anlattık­larını Hatice´den öğrenmişti. Günlerden bir gün Hakim bin Hüzzam´ın yanında oturmaktaydı. Cariyesi yanına gelmiş ve şöyle demişti: “Halam Hatice, bugün, kocası Muhammed´e Mu­sa´ya gelen peygamberlik gibi bir peygamberliğin geldiğini söy­lüyor.” işte tam bu sırada Ebu Bekir, beklediği şeyin gerçekleş­tiğini anlamıştı. Hemen koşup o nurdan aydınlanmak ve o nu­run yuvasına sığınmak istemişti. Bu düşünceyle Peygamber efendimizin yanına gitti. Peygamber efendimiz kendisinden müslüman olmasını isteyince de hemen bunu kabul etti. Pey­gamber efendimizin bu isteği, cahil bir kimseden değil, arif bir kimseden yapılan istekti. Ebu Bekir bu isteğe hemen uydu ve teslim oldu, îslam´a girdi. Allah´a iman etti.[1]

“Siret” adlı eserinde Ibn Ishak der ki: îîana gelen haberlere göre Peygamber (sav) efendimiz şöyle buyurmuştur: ´´Her kimi îslam´a davet ettiysem mutlaka tereddüt etmiş ve düşünmüştü. Fakat Ebu Bekir´i davet ettiğim zaman, o hiç tereddüt göster­medi. ”

Ebu Bekir´in nefsi, davetten önce İslam´a hazır durumdaydı. Çünkü Peygamber efendimizdeki nübüvvet alametlerim gör­müştü. Ayrıca Varaka bin Nevfel´in de Peygamber efendimizin nübüvveti hakkında söylediklerinden haberdar olmuştu. Kaldı ki o, Peygamber efendimizin sadjk ve vefakar dostuydu. Gördü­ğü bir rüya, ona imanı müjdelemişti. Bu rüyanın yorumu ile nefsi aydınlanmış ve kalbi safîaşıp hakka yönelmişti.

“Ravzul-Enf adlı eserde şu ifadelere rastlamaktayız: “Al­lah´ın Ebu Bekir´i îslam´a muvaffak kılmasının sebeplerinden biri de şuydu: O, rüyasında ay´ın Mekke-i Mükerreme üzerine indiğini görmüştü. Sonra bu ay, parçalara ayrılarak Mekke´nin bütün evlerine girmişti. Nihayet ay, evlerden çıkıp toplanarak Ebu Bekir´in kucağına inmişti… Ebu Bekir bu rüyasını ehli ki­taptan bazı bilginlere anlatınca, bilginler ona şu yorumda bu­lunmuşlardı: Beklenen peygamberin zamanı yaklaşmıştır. Sen ona tabi olacak ve insanlar içinde ondan en çok mutlu olan şa­hıs sen olacaksın.”

İşte bu rüya sebebiyledir ki, Peygamber efendimiz kendisini imana davet ettiğinde, hemen icabet etmiş ve müslüman ol­muştu.”

Ebu Bekir islam´a girince, Peygamber efendimiz onu kendi­ne sırdaş yaptı. Onunla arkadaşlığını ve dostluğunu dahada ilerletti. Zaten önceden ruhi ve ahlaki yakınlıkları bulunuyor­du. Bundan sonraki arkadaşlıkları ve yakınlıkları sırf Allah´a iman etmek temeli üzerine kuruldu. Hayatın zorlukları karşı­sında birbirlerine destek oldular. Abdullah oğlu Muhammed (sav), Ebu Bekir´in mertebesini daha da yüceltti.însanlar Ebu Bekir´in mertebesini biliyorlardı. Büyük bir sosyal mevkii var­dı. Ayrıca manevi güce de sahipti. Hem Allah ve hem de insan­lar katında yüksek yere sahip bir insandı.

——————————————————————————–

[1] Şerhu Mevahıbu´l-Ledunnıye, C.l, S 240 –

Share.

About Author

Leave A Reply