Kuteybe Bin Amir Seriyyesi

0

Yine hicri dokuzuncu senede Dahhak bin Süfyan´mkinden Önce yani Sefer ayında Kutbe bin Amir komutasındaki bir se-riyye Hasem taraflarına gönderildi. Bu seriyye yirmi, kişiden müteşekkildi. On deveye nöbetleşe binen yirmi kişi yola çıktı. Hasemlilerle karşılaştıktan sonra aralarında şiddetli bir çar­pışma meydana geldi. îki taraftan da çok sayıda adam yaralan­dı. Ölüler arasında Kutbe bin Amir de vardı. Ancak Kutbe´den sonra Serriyye yine düzenini korudu. Hasemlilerin davarlarını ve kadınlarım, önlerine katıp Medine-i Münevvereye getirdiler. Hasamlilerden bir çok kişi toplanıp arkalarına düştülerse de şiddetli bir yağmur yağdığından dolayı seriyyeyi yakalayamadı-lar.

Alkame Bin Mahrez´in Seriyyesi

Bu seriyye, hicri dokuzuncu senenin Rebiulahir ayında göre­ve çıktı. Peygamber (s.a.v.) efendimiz Habeşlilerden bazılarının Cidde önlerine çıktıkları haberini aldı. Öyle anlaşılıyor ki bu kimseler müslümanlara saldırmak niyyetini taşıyorlardı. Pey­gamber efendimiz bu seriyyeyi onlara karşı gönderdi. Seriyye gidip onları geri püskürttü denizdeki adaya kadar ilerlediler. Asiler adaya sığındılar Adada Habeşliler eğleşirlerdi. Mücahidler adaya çıkmak ve adalılarla karşılaşmak istedikleri sırada çıkan rüzgar, denizi dalgalandırmaya ve kabaran dalgalar ken­dilerine doğru gelmeye başlayınca geri dönüp dalgalardan kaç­tılar. Adaya çıkmaktan vazgeçtiler. Alkame ve arkadaşları hiç bir düşmanla çarpışmadılar. Medine-i Münevvereye dönüldüğü ve bazı konak yerlerinde bulunulduğu sırada mücahidlerden bazıları ailelerinin yanına daha çabuk dönmek için Alkame´den izin istediler. Alkame de onlara izin verdi. Abdullah bin Hüza-fe, dönmekte acele edenler arasında idi. Alkame onu, çabucak dönmek isteyenler üzerine kumandan tayin etti. Abdullah bin Hüzafe çok şakacı idi. Arkadaşları, yolda mola verdikleri bir sı­rada ateş yakmışlardı. Onunla hem ısınıyorlar hem de üzerinde yemek pişiyordu. Arkadaşlarma:”Be u dinleyip bana itaat et­mek size düşen bir görev değil midir diye sorunca onlar:nEvet! seni dinlemek ve sana itaat etmek bizim görevimizdir!” diye ce­vap verdiler. Abdullah:”Ben size neyi emredersem onu muhak­kak yapar mısınız ” diye sorunca onlarda evet dediler. Bunun üzerine Abdullah öyleyse ben, şu ateşe atlamanızı emrediyo­rum!” dedi. Bazıları, arkadaşlarının, kendilerini ateşe atacak­larını sanarak onları, elbiselerinden tutup geri çekmek, kendi­lerinin ateşe girmelerine engel olmak için ayağa kalktılar. Bu­nun üzerine Abdullah:” Oturunuz! Ben size şaka yaptım. ” dedi.

Medineye varılıp Abdullah´ın bu yaptığı anlatılınca Peygam­ber efendimiz:”Kim size bir maliyeti, günah olan bir işi emre­derse onun bu husustaki emrini dinlemeyin, yerine getirmeyin!” dedi.

Biz, Buhari ve Müslim´in sahihinde rivayet edilen ve üstelik Ebu Talib oğlu ^li tarafından te´yid edilen bu haberi nasıl tas­dik etmeyiz ! Rivayete göre Hz. Ali bu konuda şöyle demiştir:

“Resülullah (s.a.v) efendimiz bir seriyye gönderdi, basmada Ensardan bir adamı komutan tayin etti. Seriyyedeki neferlere komutana itaat edip emirlerini dinlemelerini emretti. Fakat on­lar komutanlarını kızdırdılar. Bunun üzerine komutanları: “Bana biraz odun toplayın!” dedi. Emrini yerine getirip odun topladılar. Bu defa:”Odunu tutuşturun” emrini verdi. Sonra:”Resülullah (s..a.v) efendimiz benim emrimi dinlemenizi size buyurmadı mı ” diye sorunca onlar da evet dediler”Öyleyse bu ateşe girin!” diye emretti. Neferler birbirlerine baktılar, sonra da:”Biz ateşten kaçıp Resullullah´ın yanına firar ederiz!” dedi­ler. Bunun üzerine komutanın öfkesi geçti ve ateşi söndürdü. Seriyye Medineye dönünce komutanın yaptığını Resulullah´a anlattılar. O da şöyle buyurdu:”Eğer seriyyedekiler o ateşe girseydiler ebediyen oradan çıkamazlardı. Allah´a isyan hususun­da hiç kimseye itaat yoktur. Ancak meşru şeylerde (amirlere) itaat vardır,”

Bu rivayette anlatıldığına göre seriyyenin komutanı öfkelen­miş, bu sebeble de Allah´a ve Resulüne asi olacak şekilde dav­ranmıştı. Kendi arzusuna göre emirler vermişti. Eğer seriyye­deki neferler ona itaat etmiş olsalardı masiyet hususunda itaat etmiş olurlardı ki bu durumda Allah´a isyan etmiş sayılacaklar­dı. Halbuki meşru şeylerde komutana ve amire itaat edilir. Ak­lın ve Şeriatın kabul etmediği emirleri dinlenmez. îtaat adına en şiddetli çirkinlikleri ve büyük günahları irtikab eden, başka­larını öldüren kimseler bu olaydan ibret alsınlar. İsyan çerçeve­sinde yapılan itaat nedeniyle milletler ve toplumlar yıkılıp gi­derler. Ancak Allahın vereceği güç sayesinde iyilik yapabilir ve kötülüklerden uzak kalabiliriz.

Tay Kablesinin Putu

Resülullah (sav) efendimiz 40 deve, 50 atlı olmak üzere 150 kişilik bir seriyyeyi Tay kabilesinin putunu yıkmaya gönderdi. Bu seriyyenin biri siyah diğeri beyaz iki sancağı vardı. Görevle­ri, Tay kabilesinin “Fals” adındaki putunu kırmaktı. Seriyye, Hatim mahallesine hücum düzenledi. Hicri dokuzuncu senenin Rebivulevvel ayında bu görevlerini icra ettiler.

Hz. Ali, beraberindeki askerleriyle göreve gitti ve putu yıktı. Fecr vaktinde Tay kabilesinin adamlarıyla çarpıştılar. Tay ka­bilesinin savaşçıları, Mücahid Ali´nin komutasındaki islam as­kerlerinin önünden kaçtılar; arkalarında kadınlarını ve malla­rını bırakıp gittiler. Kadınları esir alındı; davarları, ganimet edildi. Alınan esirler arasında Adiy bin Hatim´in bacısı yani Hatemi Tai´nin kızı da vardı. Adiy, Hıristiyan bir kimse olup Şam´a kaçmıştı. Müslümanlar, Adiy´in hazinesinde üç kılıç ve üç zırh bulmuşlardı. Hz. Ali esirlerin başına görevli olarak Ebu Katade´yi, davarların ve gümüşlerin başına Abdullah bin Atik´i görevlendirdi. Ganimetler yolda paylaşıldı. Esirlere yapılacak işlem peygamber efendimize bırakıldı. Esirler toplanıp Medi­ne´ye getirildi. Aralarında Adiy bin Hatim yoktu. –

Hatem-i Tai´nin kızı peygamber efendimizin yanma gelerek şöyle dedi: “Ya Resulallah! ziyaretçilerin sonu geldi. Babam da öldü. Ben yaşlı ve acuze bir kadın olup hizmet yapamam. Bana lutfetki Allah da seni bağışlasın. İstersen beni serbest bırak. Arap kabilelerini bana güldürtme, ben kavmimin efendisinin kızıyım. Benim babam namusu korur, esiri salıverir, açları do­yurur, çıplakları giydirir, zayıfı barındırıp ağırlar, yemek yedirir, selamı herkese yayar, ihtiyaç sahibinin talebini geri çevir­mezdi. Ben Hatemi Tai´nin kızıyım!”

Peygamber (sav) efendimiz onun durumuna acıdı. Babasını hayırla andı. Korkusunu hafifletmek, ürküntüsünü gidermek ve ona ünsiyyet vermek için babasını iyilikle yad etti, şöyle de­di: “Ey Cariye! senin bu anlattığın vasıflar, mü´minlerin vasfı­dır. Baban müslüman olsaydı da ona rahmetle ansaydık!” Böy­le dedikten sonra ilgililere: “Bunu salıverin, çünkü babası güzel ahlakı ve iyiliği seven cömert bir kimseydi.” diye talimat verdi. Rivayete göre Hatim´in kızı peygamber efendimize şöyle dua et­mişti: “Allah´ımdan dileğim şudur ki seni şayet muhtaç edecek­se kerem sahibi ve cömert kimselerden başkasına muhtaç etmesin.”

Hatimi´ni kızı peygamber efendimizden bu ikramı gördük­ten sonra kardeşi Adiy´in yanma giti. Onu İslama girmeye teş­vik etti. Peygamber efendimizden söz ederek şöyle konuştu: “Bana Öyle bir iyilikte bulundunki O iyiliği bana senin baban bile yapmazdı. İster gönüllü olarak ister korkarak onun yanına git. Çünkü falan adam onun yanına geldi.Ondan ikram gör­dü…»

Böyle konuşarak kardeşi Adiy´in İslam´a girmesine yol açtı. Kardeşi de onun teşviki neticesinde gidip kendisini peygamber. efendimize teslim etti. Einde emanname veya eman olmadığı halde Peygamber (sav) efendimizin yanına gitti. Yanına gider­ken kendisini görenler O, Adiy bin Hatim´dir, dediler. Peygam­ber efendimizin yanına gelince eline atıldı. Peygamber efendi­miz de onun elini tuttu. Zaten o daha önceleri Peygamber efen­dimizin elinin kendi eline temas etmesini Allah´tan ümid edi­yordu. Oradayken Peygamber efendimizin güzel ahlakı, kendi­sine fiili olarak göründü. Zayıflara karşı merhametli davranan peygamber efendimizin numunei imtisal olduğunu anladı. Şöy­le ki: Yanında küçücük bebesiyle bir kadın, peygamber efendi­mize varmış ve ona: “Sana ihtiyacımız var” demişti. Peygamber efendimiz onlarla beraber gidip ihtiyaçlarını sağlamıştı.

Şimdi de Adiy bin Hatimi´ni müslüman oluşunu kendi ağ­zından dinleyelim: “Sonra Resülullah (sav) efendimiz beni elimden tutup kendi evine götürdü. Bir çocuk yanına bir yastık bıraktı, yastığın üzerine oturdu, bende önüne diz çöküp otur­dum. Allah´a hamdü senada bulunduktan sonra şöyle dedi: “Sana zarar verir mi Lailahe illallah demek sana zarar verir mi1 Allah´tan başka bir ilah bulunduğunu biliyor musun ” Ha­yır dedim. Sonra bir süre daha konuştu, sonra yine sordu: “Al­lah en büyüktür, demenin sana zararı olur mu Allah´tan daha büyük bir şeyin var olduğunu biliyor musun ” Hayır dedim. Bu defa bana şöyle dedi: “Yahudilere gazab edilmiştir. Hıristiyan­lar sapıklığa düşmüşlerdir!” Ben de: “Ben şirkten uzak bir müslümanım” dedim. Bu sözüm üzerine yüzünde sevinç emare­leri belirdiğini gördüm. Sonra bana gitmemi emretti. Ensardan bir adamın evine konuk oldum. Sabah akşam yanına geliyor­dum. Bir ara yanında oturmaktayken yünden dokunmuş giysi­ler giyen bazı kimseler yanına geldi. Namaz kıldı, sonra kalkıp şöyle dedi: “Ey insanlar Allah´ın lütfundan az da olsa bir ölçek ya da yarım ölçek ya da bir avuç ya da bir ovucun bir kısmı ka­dar da olsa verin. Çünkü vereceğiniz şey (sadaka) yüzünüzü ce­hennem ateşinden korur. Eğer verecek bir şey bulamazsanız, hiç değilse güzel bir kelime söyleyin. Sizden biri Allah´ın huzuruna çıktığında benim size söylediklerimi ona söyleyecek ve şöy­le soracaktır: “Ben sana mal ve evlat vermedim mi “: “Evet ver­din yarab” diye cevap verecek. Allah soracak: “Peki kendi nefsin için önceden vermiş olduğun bir şey (sadaka) var mı Varsa ne­rede ”

Bu defa kul önüne ve arkasına, sağına ve soluna bakacak; yüzünü cehennem ateşine karşı koruyacak bir şeyi arayacak. (O günde zor durumla karşılaşmak istemiyorsanız) bir hurmanın yarısı(nı sadaka vererek) de olsa sizden biri cehennem ateşine karşı yüzünü korusun. Eğer verecek bir şey bulamazsa hiç de­ğilse güzel bir kelime söylesin. Ben sizin yoksul düşmenizden korkmuyorum. Çünkü Allah size yardım eder ve verir. Hatta bir kadın Yesrip ile Hire arasında yolculuk yapacak, yolculuk esnasında en çok bineğine hırsızların musallat olmasından korkacak (başka bir şeyden korkmayacaktır”.

Adiy bin Hatim dedi ki: Peygamber efendimiz böyle konu­şurken ben kendi kendime, “Tay kabilesinin hırsızları nerede !” diyordum. Bu hadisi, her şeyden önce insanları güzel ahlaka Özendirmek, davranışlarda ruhsal sıcaklık merhamet ve şefkati görmek, ahlak sahiplerinin menkıbelerini anlatmak için bura­da aktardık. Öyleki daha önce Peygamber efendimizden şiddet­li derecede kızıp nefret eden bir kimse onun bu durumunu mü­şahede ettikten sonra yanından çıkarken Onu en çok seven bir insan haline gelmişti.

Bu haber, okuyucuya Peygamber efendimize meclislerinden birinin manzarasını aksettiriyor. Onun meclisi; haklarında şa­yet sapıklık yazılmamış ve azgınlığa, taşkınlığa yakın kılınma­mış iseler insanların en haşin karekterlisini ve haktan en uzak olanım bile doğru yola ileten bir meclisti. Minnet, Allah ve Resülünedir.

Share.

About Author

Leave A Reply